Sağlıktan yiyeceğe, ulaşımdan mobilyaya, giyimden kozmetiğe, kişisel bakım ürünlerinden otomotiv sanayisine kadar binlerce üründe plastik mevcuttur. Hayatımızın her alanında bulunarak yaşam koşullarımızı kolaylaştıran bu ürünler sağlığımızı ne derece etkilemektedir?
Gelin bu sorunun cevabına geçmeden önce plastiğin ne olduğunu anlayalım.
Plastik kelimesi, Yunanca “şekillendirilebilen veya kalıplanabilen” anlamına gelen plastikos ve kalıplanmış anlamına gelen plastos kelimelerinden türetilmiştir. 1907 yılında Leo Baekeland ilk sentetik plastik olan bakaliti üretmiştir ve bu sayede hayatımıza giren bu ürün, yaşantımızın her alanında yer almaktadır.
Tanımdan anlaşılacağı üzere plastikler doğada hazır bulunmaz, doğadaki elementlere insan tarafından müdahale edilmesi ile elde edilir. Bu yaygınlığının asıl sebebi ise üretiminin ucuz olmasından kaynaklanıyor. Ayrıca, plastiğe ulaşmak kolay ve plastik, su geçirmeyen, hafif bir materyal.
Genellikle su depolamak ve içmek için kullanılan plastik şişeler, suya zararlı kimyasallar ve maddeler salınması nedeniyle önemli sağlık riskleri oluşturuyor. Bu kimyasallar, plastik kaplardan içme suyu yoluyla düzenli olarak tüketildiğinde insan vücudu için toksik olabilir. Bu kimyasal dolayısıyla, düzenli olarak plastik şişelerden su tüketen kişilerde diyabet, obezite ve üreme sorunları dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkmıştır.
Mikroplastikler; tekstil ürünlerinden, kozmetiklerden, temizlik malzemelerinden, içtiğimiz pet şişe sulardan, paketli gıdalardan, deniz ürünlerinden, sebze ve meyvelerden, hatta sofra tuzundan bile vücudumuza girebiliyor. Bu yaygınlık karşısında mikroplastiklerin insan vücudunun hemen her yerinde tespit edilmesi artık şaşırtıcı gelmiyor.
Yapılan ölçümlerde kanda, tükürükte, böbreklerde, karaciğerde ve plasentada bile plastik tespit edildi. Anne sütünde ve doğumdan sonraki ilk dışkı olan mekonyumda bulunmaları ise gelecekteki nesillerin çok erken dönemde mikroplastiklere maruz kalacağını düşündürüyor. Mikroplastik üretiminin, türüne göre kanserojen olduğu ve hormon bozukluğu yarattığı bilinen bir gerçek.
Üstelik, plastik kullanımı ayrıca, özellikle suda yaşayan diğer canlılar ve doğa için de çok tehlikeli bir durum. Çünkü istatistiksel bir hesaplama ile sadece yüzde 2’lik bir oranda plastiğin geri dönüştürülebilir olduğu düşünülüyor. Bugün, araba lastikleri gibi küçük plastiklerin kanalizasyon yoluyla nehirlere ve okyanuslara ulaştığını göz önüne aldığımızda, maalesef bu geri dönüşüm oranı çok düşük bir boyutta karşımıza çıkıyor.
Greenpeace Akdeniz, “Tek kullanımlık plastikler yasaklansın” projesi beraberinde Ege, Akdeniz ve Marmara denizlerinden alınan pek çok balığın ve midyenin midesini ve sindirim sistemini inceledi. Sitelerinde de paylaşmış oldukları bilgiler doğrultusunda, maalesef oran çok yüksek: Balıkların yüzde 44.3’ünde mikroplastik bulgusuna denk gelindi. Bu da ortalama olarak neredeyse iki balıktan bir tanesinin mikroplastik içerdiğini bize göstermiş oluyor.
Gezegenimize ve gelecek nesillere olan borcumuzu ödeyebilmemiz için plastiğe hepimizin elimizden geldiği kadar “Hayır!” demesi gerek. Örneğin market alışverişlerinde poşet kullanmak yerine bez çanta ile taşıyabiliriz aldıklarımızı. Pipet kullanımını mümkün olduğu kadar es geçebiliriz. Evlerimizde cam pipet alışkanlığı edinebiliriz. Geri dönüşüm esnasında plastikleri, camlardan / kağıtlardan vb. ayırabiliriz. Özellikle tek seferlik plastik kullanımlarından mümkün olduğu kadar uzak durmalıyız. Etrafımızdaki insanları plastik konusunda bilinçlendirip plastikten uzak durmaları için teşvik edebiliriz. Çevre dostu markalardan alışveriş yapmayı alışkanlık haline getirebiliriz.
Yaşadığımız toplumda birbirimize bağlı zincir halkalarıyız. Bizim atacağımız küçük bir adımın bu gezegen ve gelecek nesiller için çok büyük bir anlamı olduğunu unutmayalım.
Gelin, hepimizin sağlığını bu denli etkileyen plastikten bugün itibarıyla uzak kalmaya çalışalım hep beraber.