Dün Hollanda’nın VPRO TV kanalından haber programı yapımcısı ve araştırmacı gazeteci Bram Vermeulen ziyarete geldi.
Beraberindeki tercümanı Yılmaz’a, “Neden ben” diye sorduğumda, “Bana şahsınızın bizzat ismini söyledi ben de sizi buldum. Yaptığı araştırmada yazılarınızı takip ettirdiğini bana söyledi. Tek neden bu” cevabı verdi.,
Bir an kendi kendime, “Ne oluyoruz” diye soru sormadan edemedim.
Eskiden birileri canı istedi mi gazeteci milletinin dibinde bitmiyordu.
Gazetecilerin yazdığı yazı ve yaptığı haberler ile ilgili itirazı olan olursa, bunu mahkeme yoluyla hallediyor, özellikle de son zamanlarda olduğu gibi, gazeteci üzerinden delillere değil de, gazetecinin mesleğini icra ederek aktardığı bilgi ve gelişmelerden yola çıkarak delilden varsa suçluya gidiliyordu.
Ama şimdi öyle mi?
Ben gelen her kim olursa olsun şüpheyle karşılamayayım da, ya ne yapayım?
Bana gelen kişinin bir de Hollandalı gazeteci olması var ya.,
Ben, “Ne oluyoruz” demeyeyim de ya ne diyeyim?
Ve, hani bir şarkıya takılı kalır ve elinde olmayarak da olsa sürekli o şarkının belli bir mısrasını tekrarlayıp durursun ya, epey bir dilime dolamışım ki bu sözcüğü, yatıncaya kadar “Ne oluyoruz” hitabı dilimden düşmedi.
Şahsıma yönelttikleri soru, “Bu hükümetle memleket elden gidiyor naraları atılıyor ya. Antalya da size göre Antalya’dan gidiyor mu?”
Kim nereye götürecekse bu memleketi, elin Hollandalısı bunun araştırmasına gelmiş.
“Öncelikle sıkar” diye lafa bir başladım, kim tutar beni?
Yahu benim anlayamadığım bir şey varsa, milletin işi gücü yok başka ülkelerin ne durumda olduğunun araştırmasını yapmaya geliyorlar.
Bizim Apo da (Abdullah Yalçın) İngiltere’ye gidiyor. Yoldan geçen İngiliz vatandaşlarına hayran hayran bakarken resim çektirip geliyor.
İşin şakası bir yana.,
Hollandalı gazeteci ve Tv haber programı yapımcısı Bram Vermeulen (Soyadına dikkat ettiniz mi) Antalya gibi bir dünya kentinin-ki ben bu şehri yönetenlerin Antalya’yı dünya kenti kavramından uzaklaştırdığını dibine kadar savunanlardanım, ne halde olup olmadığını yerinde araştırmaya gelmiş.,
Bunu yaparken de benim gibi sıradan bir gazeteciyi seçmiş.
Sakallı Ali eminim ki bunu duyduğunda çatır çatır çatlamış.,
O sakallı gibilerinin de, “Başka adam bulamamışlar ki, ona gitmiş” diye kıskançlığını dışa vuracağından adım gibi eminim.
Hollandalı TV program yapımcısı ve araştırmacı gazetecinin sorduğu soruları söylemeyeceğim.
Birileri meraktan kudursun diye.
Ama Serik’in Gebiz Beldesinde müezzin okulu olduğunu kendilerinden öğrendim.
Yat Limanı’nda denize karşı bira içen iki gence ceza yazılması olayını ilk günden itibaren takip etmiş.
O konuda benim yazdığım yazıyı en ince ayrıntısına kadar tercüme ettirip birkaç kez okumuş.
“AK Parti yaşama alanlarını sana göre hakikaten daraltıyor mu” sorusunu yöneltmezler mi?
Buyur buradan yak.
Eminim ki, “Gelip bana sorsalardı o soruyu” diyecek olan çoktur.
Hatta haddinden fazla çok olduğunu, eminim ki Hollandalı meslektaşımız bizden bile iyi biliyordur.
Ve, “Hem de nasıl daraltıyor buna inanamazsınız” demek için can atanlar.
Ama ben ne, “Evet” dedim, ne de “Hayır.”
Çünkü hem politikacılık hem gazetecilik yapanlardan asla olmadım da ondan.
“Evet Ak Parti yaşam alanlarını daraltıyor” dünya görüşünde olanlar, özellikle yerel gazeteler içerisinde, “Bizimkiler-ötekiler” ayrımı yapmıyorlar mı da, çifte standartlık olayının sadece başkalarında olduğunu sanıyorlar ki?
Ama şu bir gerçek ki, bu ülkede kanunlar çıkıyor çıkmasına da, o kanunları uygulamakta birileri mutlaka eksik bir şeyler bırakıyor işte sorun burada.