Optimum (en uygun) İktisatta en zor anlaşılan kavramlardan birisidir. Bu kavram, aşçıların ‘kararı kadar’, hukukçuların ‘makul’ kavramlarıyla aynı anlamdadır. Vergilemedeki optimum kavramı, bir kimsenin gelirinden, harcamasından veya servetinden ne kadar vergi alınması gerektiğini açıklar. Yani 100 birim geliri olan bir kimseden itirazı olmaksızın alınan 20 birim vergi en uygun vergidir. Ekonomide yakın zamanda uygulamaya konulan enflasyonla mücadele kapsamında yapılan vergi artışları aslında optimum vergi oranlarının sorgulanmasına sebep oldu. Bilindiği gibi %18 olan ortalama Katma Değer Vergisi (KDV) oranı %20 seviyesine çıkarıldı. İlk kez 1985 yılında uygulamaya konulan KDV ilk olarak ortalama %10 üzerinden alındı. Daha sonra %15’e çıkarıldı. 1999 yılındaki büyük Marmara depreminden sonra %18 seviyesine çıkarıldı. Bu oran hiçbir zaman gerilemedi fakat en son %20 seviyesine çıkarıldı. KDV, harcama üzerinden alınan ve son tüketiciye yansıtılan bir vergi olması nedeniyle enflasyonla mücadelede talebi kısma yönünde etkisi olmakla birlikte fiyat seviyesinin yükselmesine de sebep olabilir. Türk ekonomisinin kayıt dışı kanallarının normal hayatın içerisinde olması nedeniyle kayıtlılığın azalmasına sebep olabileceği için gelirlerin artırılmasında beklenen performansı yakalayamaması da mümkündür.  

Sürekli artırılan ve toplumun kabul sınırları en fazla zorlanan vergi türlerinden birisi de günah vergileri de denilen alkollü içecekler ve sigaradan alınan vergilerdir. Bu vergiler toplumda örneğin sigarayı bırakma konusunda etkisi olmuş mudur diye kontrol ettiğimizde Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre, 2000 yılında sigara kullanma oranı %32,9 seviyesindeyken, 2020 yılında %30,5 seviyesindedir. Sadece %2 seviyesinde bir düşüş var. Bu düşüşün vergileri artırmanın getirdiği etkiden mi yoksa toplumun bilinç seviyesindeki yükselişten mi olduğunu ölçmek mümkün değil. Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün istatistiklerine göre son yirmi yılın istatistiklerinde nüfusun %2’si oranındadır. Yani alkol tüketme oranı azalmıyor. Nüfus arttığı için kullanan kişi sayısında ise artış var. Artan vergi oranları, sigara ve alkolden insanları etkin olarak korumuyor. Türkiye’de sigaradaki vergi yükü 2002 yılında %48’den %65 oranına yükselmiştir. Aynı zamanda ülkeye giren sigaranın yaklaşık %80’i ithal kaynaklardan alınmaktadır. Ülkedeki kaçak sigara kullanımının yaygınlığının artığına dair haberler de sürekli artmaktadır. Özellikle kaçakçılıkla elde edilen bu ürünlerin gelirleri PKK gibi terör örgütlerine gittiğine dair uluslararası sivil toplum kuruluşların raporlarında yaygın olarak yer almaktadır. Bu durumda kamu vergi gelirlerini dolaylı yollardan kaybetmektedir.  

Üçüncü yüksek vergi oranı da gerçek kişilerin elde ettiği yüksek ücret gelirlerinin %40’ı vergi olarak alınmaktadır. Bu oran oldukça yüksektir. Özellikle bu vergi oranları üzerinden beyana dair vergi tahsilatı sürekli olarak azalmaktadır. Bilindiği gibi devletin son gelire konulan vergilerin yüksek olması durumunda beyandan kaçınma meyli de artacaktır. Bu nedenle, Türkiye’de insanların bireysel gelirleri net olarak tespit edilmesi de mümkün olmamaktadır.  

Vergi oranları yükseldikçe toplumun tercihlerinde kaçakçılığa ve kayıt dışılığa olan meylinin artacağı teorik olarak bilinmektedir. Bu durumda vergilerin yükseltilmesi dışındaki denetim mekanizmalarının harekete geçirilmesi ve vergi oranlarının yükseltilmesinden çok vergi tahsilatındaki verimliliğin yükseltilmesine odaklanılması hem vergi gelirlerini artırmasını sağlayacak hem de verginin yaygınlaşmasını sağlayacaktır. Bu nedenle, verginin sınırı ya da optimum seviyesi toplumun vergi karşısında verdiği tepkilere göre şekillenecektir. Vergilemenin sonu, tahsil edilemeyen gelirler, devletine küsen toplumlar ve tartışmalı bir vergi sistemine dönüşmemelidir.