Görmeyen, görüp de vicdanı sızlamayan kalmamıştır sanırım Suriyeli 5 yaşındaki Suad Elcasi’nin dramını. Hani şu iki gündür tüm televizyonların tekrar tekrar gösterdikleri, İstanbul Balat sahilinde yol kenarında kaldırıma başını koyarak uyurken fotoğrafı çekilmiş olan küçük kızdan bahsediyorum…

Küçücük bedeniyle dünyanın yükünü sırtında taşıyan, mendil satarak ailesine katkı sağlamaya çalışırken yorulup uykuya dalan minik yavrucağın Suriyeli Suad Elcasi olduğunu Habertürk ortaya çıkardı. Hikayesini de yayınladı. 2014’te savaştan kaçıp ailesiyle Türkiye’ye gelmiş. Babası Suriye’de Esad güçlerinin elinde esir olan Suad, her gün Balat sahilinde mendil satıp ailesine katkı sağlamaya çalışıyor. 14 akrabasıyla yaşadıkları Eyüp’teki derme çatma evde hayata tutunmaya çalışan minik Suad’ın en büyük hayali ise savaş bitince ülkesine geri dönmek...

Sürekli gülen yüzüyle sanki sırtındaki dünyanın yükünü gizlemeye çalışıyor. Kendisinden 8 yaş büyük amcası Muhammed’in tercümanlığıyla anlattığı hayat hikayesi en katı insanın dahi yüreğini kavuracak cinsten. 

Çocukken Kemalettin Tuğcu’nun özellikle İstanbul’da yaşayan evsiz çocukları konu ettiği ‘Köprüaltı Çocukları’ gibi kitapları çok okurdum.

Salya sümük ağlaya ağlaya…

Suriyeli Suad’ın hayat hikâyesinin onlardan geri kalır yanı yok.

Suad ve onun gibi niceleri var aramızda yaşayan, daha doğrusu yaşamaya çalışan…

Her gün karşılaşıyoruz. Hatta kanıksadık, çoğu zaman baktığımız halde göremiyoruz yaşadıkları dramı…

Hepimiz her şeyi çocuklarımız için yapmaz mıyız?.

Dünyanın her türlü zorluğuna onların mutluluğu için göğüs germez miyiz?

Peki bunların bizim çocuklarımızdan ne farkı var?

Milliyetinin ne önemi var ki?

Bunlar da çocuk değil mi?

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 26 Ekim 2016 tarihli güncel raporuna göre, Türkiye’de geçici koruma kapsamına alınan 2 milyon 758 bin Suriyeli var. 0-19 yaş arasındaki Suriyelilerin sayısı ise 1 milyon 300 bin civarında.

Yani içimizde yaşam savaşı veren Suriyelilerin yarısı çocuk…

Ve biz maalesef duyarsız kalıyoruz.

Ülkelerindeki cehennemden ‘yaşama’ kaçarken ölen çocukları duyduğumuzda belki sadece o an içimiz burkuluyor.

Ya sonra?

Hatta daha kötüler var aramızda.

“Kaçıp gelmeselerdi” diyenler mesela…

Yaptığı yardımlar nedeniyle hükümeti, “Onlara vereceğine kendi vatandaşına dağıt” diye arsızca eleştirenler…

Bunları duyunca, görünce dumura uğruyorum resmen.

Hani biz alicenap millettik?

Hani biz “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmetiydik?...

Ne oldu bize, ne oldu insanlığımıza?

Yazık, hem de çok yazık…