Önünde önce olmayan şeyler var. Olacağını hayal edemeyeceğin şeyler var. İmkânsız şeyler deyip hiç konuşmadıkların var. Bilmek isteyip bilemediğin şeyler var. Bahsini açmaya korktuğun şeyler de var.

Sonra bir şeyler oluyor, aniden ve art arda. Değişiyor hayat bir anda. Değişiyor hayatın bir çırpıda. Aynı kalmıyor insanlar. Aynı bakmıyor tanıdığın insanlar. Aynı yaklaşmıyor sana, bir zamanlar kalplerine güzelce dokunduğun insanlar.

Ve ihtimal sıfıra yakınken bahtın açılıyor ansızın. Yürüyorsun. İyi yürüyorsun. Güzelce yürüyorsun. Sağlam yürüdüğünü görüyorsun. Mutluluğun ne olduğunu anlıyorsun. Çocukların oluyor, her biri birbirinden güzel ve tatlı. Her türlü ağacı yetiştirebileceğin bahçen ve gönlüne hitap eden bir eve sahip oluyorsun. Gün gün hayallerine kavuşuyorsun. Geriye bakıp kötü geçen vakitlerini unutmaya çalışıyorsun. Acı dolu hatıralarının üzerine, bir kalemde siler gibi, sünger çekmek istiyorsun. Çünkü şuan huzurlusun ve yarınlardan bugünün verdiği kıvançla daha umutlusun.

Daha sonra bir bakıyorsun yıllardır ikamet ettiğin ev aynı kalmış. Bir bakıyorsun sınırlarında huzur bulduğun bahçe üç aşağı beş yukarı aynı durmuş. Çocuklar ise büyümüş. Dünün bebeleri evlenme çağına gelmiş.

Tek zarara uğrayanın kendin olduğunu görmeye başlıyorsun. Saçlar dökülmüş. Kalan saç telleri ağarmış. Yüze çizgiler sıra sıra dizilmiş. Gözler küçülmüş. Burun ve kulak kocaman olmuş.
Menfi de geçmişse mazin, onlarca yılki anılarına yine de dönmek istiyorsun. Dönüp hayatına daha farkında kalarak, daha mantıklı hareket ederek ve daha dolu dolu yaşayarak başlamak istiyorsun. Ve unuttuğun kendini, ona anlamlar katıp, yüceltmek istiyorsun ha bire.

Oysa geriye dönmek yok.
Yaşadığın neyse artık o mazi.
Yaşamak herkes için böyle (işte).
Yaşıyorsan yaşlanıyorsun an an.