Bugün alışılmışlığın dışına çıkacağım..
Hoca Güllük’ü gülistanlık yapmış, 3 ay aradan sonra Konyaaltı Caddesi nihayet trafiğe açabilmiş umurumda bile değil!..
Belediyelerin asli görevlerinin başında, kaldırımları düzenleyip, asfalt yapmalar vardır ya.,
3.5 yıldır bundan başka yaptığı doğru dürüst hiçbir icraat olmadığı gibi, millete Halkkart adıyla resmen işkence çektirmesini nedense dünün mahkeme kapılarını aşındıran Antalya’nın özellikle STK’ları bile bu konuda kafalarını kuma gömmüşler.
Belediye olarak ha ilan reklam vergisi toplamışsın, ha kaldırım yapıp yol asfaltlamışsın ne farkı var ki?
İşlerinin milleti düşünmek değil, siyaset yapmak olduğunu açıkça gün ışığına vurmaktan geri durmayan STK temsilcileri, vatandaşın Halkkart rezaletiyle baş başa bırakılmasına seyirci kalıyorlar.
Ama artık siyaset dünyasına geçişİN, STK’lardan olmadığını da kendileri iyi biliyor.
Ne kadar taraf olurlarsa olsunlar, seçim zamanı kendilerine yönelik tercih olmayacağını beyinlerine yerleştirdiklerinden midir nedir, “Aman ben kötü olmayayım da, kim ne yaparsa yapsın zihniyeti” ağır basıyor.
Varsa yoksa kültür-sanat-eğlence..
Ekle yanına kaldırım makyajlığını..
Sonra da, “Antalya biliyor, çalışan belediyeyiz” diye kendi kendini avut.
Peki proje nerede?
Antalya’nın Sivil toplum Kuruluşları (STK) geçmişte alt ve üst geçitler yapılırken, “Trafik felç oldu, bu ne gürültü, neden bu kadar gecikme oldu” diye kıyametleri kopartıp.,
Davalar üzerine davalar açarken..
Şimdi nerelerdeler?
Onlar da biliyorlar ki, artık siyaset merdivenlerinde STK temsilcilerine dönüpte bakılmıyor.
Öncelikle tarafsız olmadıklarını her kesim anlamış durumda.
“Bugün alışılmışın dışına çıkacağım” diyerek yazıya başladım, ne yazık ki Antalya’nın acı gerçeklerinden olacak ki, kendimi tutamadım.
Işıklar, Atatürk Caddesi, Mehmet Akif, Güllük derken, sırada ne var?
Tabi ki Oktober Fest!..
Benim bu konuda naçizane bir tavsiyem olacak.
Geçtiğimiz Pazar günü akşamüzeri Geyikbayırı’ndaydım.
Şu meşhur Alabalık çiftliğinde.
Orada kendisini en az 10 yıldır görmediğim Antalyaspor’un eski altyapı futbolcularından Ozan Göklemen’e rastladım.
Ozan benim gözümde hala 18 yaşında bir genç gibi kalmış. Ama büyümüş, işe girmiş, yakında da Allah kısmet ederse dünya evine girip, çoluk çocuk sahibi olacak.
Havadan, sudan sohbet derken, konu döndü dolaştı, “Ağabey. Her Altın portakal Film Festivali döneminde yok Topkapı, yok Yeni rakı, yok Efe markaları gündeme getirilir. Oktober Fest’te neden Türkiye’nin ilk ve tek birasından bahsedilmez ki” demez mi?
Benim bildiğim Türkiye’nin ilk birası, Tekel birası.
“Sen şimdi Bemonti’yi bir araştır” dedi, “Benim gitmem lazım arkadaş bekliyor” deyip gitti.
Taktım şu Bomonti marka biraya.
İsmi anında İtalyan markasını akıllara getiriyor değil mi?
Tam tersiymiş.
Yıllar öncesinin Tekel birası şişesi kullanılmış.
Yaptığım araştırma sonucunda, “Her şey 1890’da Feriköy’de Bomonti bira fabrikasının kurulmasıyla başladı” diyor.,
Şöyle devam ediyor;
Fabrika semte adını vermiş. Bomonti İstanbul’un köprü semtlerinden biri oldu. Bomonti bu toprakların ilk birası.”
Buraya kadar hakikaten milliyetçilik ruhu kabaran biracılar açısından önemli bir vurgu.
Festival zamanında Antalya’nın rakısı Topkapı ile yakından ilgilenen Ali Orhan’ı bilemiyorum ama, Kominst biracı İdris Özyol’a Bomonti’yi tavsiye etmeden geçemeyeceğim.
Hem fiyatı uygun, hem de tadı olağanüstü.
Hazır Oktober Fest yaklaşmışken, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın Bomonti konusunda, olağanüstü çalışmalar içerisindeki (!) danışmanlarına inceleme talimatı vermesini canı gönülden beklerim.
Niye mi?
Artık bundan sonra hep Bomonti içeceğim de ondan.
Zira benim apartmanın altına stok ettim, 1 tır göndermişler!..