Türkiye’nin yeni Ekonomi Bakanı ekonomi programını açıklarken ABD’nin kafadan bir kaç tahtası eksik başkanı Trump’ın tweet atarak ekonomimizi sarsacak mesajlar yayınlaması, kelimenin tam anlamıyla düşmanlıktır. Buna iktidar çevreleri ’ekonomik savaş’ adını verdi. Önceki gün ATB Başkanı Ali Çandır da savaş kavramı yerine Vandalizmi koydu…

Ekonomik savaş ya da ekonomik Vandalizm. Adı her ne olursa olsun ülkemize yönelik düşmanca bir girişim olduğu kesin. Yıllardır ‘Türkiye bizim dostumuz, müttefikimiz, stratejik ortağımız’ palavraları atan ABD yapıyor üstelik bu düşmanlığı…

Bu düşmanlığa bir de ekonomimizdeki rasyonel sorunları eklediğimizde ortaya işte bugünlerde yaşadığımız kriz tablosu çıkıverdi. İnkara gerek yok, Türkiye ciddi bir ekonomik krizin içerisinde. Bunu herkes görüyor ve yaşıyor.

Ancak ben başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Savaşlarda vurgun yapmak, fırsatçılık yapmak isteyenler gibi, bu ekonomik kriz ortamında da aynı şeyi yapmak isteyen, krizden menfaat yaratmaya çalışanlar var. Sadece para kazanmak için yapanlar olduğu gibi siyasi ve ideolojik kazanç elde etmek isteyenler de mevcut. Döviz kurlarındaki dalgalanmayı fırsatçılığa çevirerek haksız kazanç peşinde koşan o kadar çok ki. Hadi dövizle iş yapan, hammaddesini ithal edenleri kısmen anlarım da, daha birkaç gün önceye kadar 1 liraya çay içtiğimiz merdiven altı ocakçısı bile döviz artışını bahane ederek çaya yüzde 50 zam yaptı mesela…

Su tesisatçısı on gün önce verdiği fiyatı katladı, perdeci, mobilyacı, demirci, duvarcının ücretleri ansızın değişiverdi. Sorulduğunda, ‘Malzemeler ithal abi’ dendi. Simitçi bile ‘susam dolarla alınıyor’ diye zam yaptı. Hepsi bir yana, pazarda domatese, soğana, bibere, patlıcana da ‘döviz zammı’ geldi. Tamam esnafın döviz kurundaki bu ani yükselişten mağdur olmasını kimse istemez. Ancak krizi, ekonomik savaşı/vandalizmi bahane ederek, kimsenin fırsatçılık yapmasına da izin vermemek lazım. Bunun için de denetim yapmak, piyasa şartlarının normal seyrinde devam etmesini sağlamak gerek.

Yukarıda da vurguladığım gibi, işin bir de siyasi ayağı var. Yani bu krizden siyasi rant elde etmeye çalışanlar. Yani muhalefet…

Muhalefete göre, ABD’nin Türkiye’ye karşı başlattığı bu ekonomik savaşın/vandalizmin sebebi, Türkiye’yi yönetenlerin izlediği hatalı dış politikalar…

Oysa bakıyoruz, ABD’nin dünyada kavga etmediği, tehdit etmediği, sorun yaşamadığı ülke yok. Örneğin K. Kore-G. Kore arasındaki krizde, güney tarafına ve Japonya’ya tehditle silah satan ABD değil miydi?

Yine Suudi Arabistan ve körfez ülkelerine tehditle silah satıp, ülke yönetimlerine neredeyse el koymadı mı? Tüm bunlar da gösteriyor ki, Papaz Brunson, ABD’nin nihai amacı için gösterilen basit bir bahane. Dolayısıyla iktidarı ‘dış politika’ üzerinden sıkıştırmak, siyaseten de, ahlaken de büyük bir hata. Erdoğan ve AK Parti’den nefret edenler ve bu hükümetin politikalarını eleştirenler olabilir. Var olduğunu da biliyoruz ancak hazır kriz çıktı, hava puslandı, göz gözü görmüyor, fırsat bu fırsat, bir intikam yumruğu da ben atayım demek de çok ahlaki bir yaklaşım değil. Sonuçta hepimiz aynı gemide yaşıyoruz. Batarsak hep birlikte batarız. Öyleyse gemiyi sağ salim limana yanaştırmak hepimizin ortak görevi olmalı…

Ne dersiniz yanlış mı düşünüyorum?