Vilayetimizde mevcut eski şehirlerden Side, Phaselis ve Korakesion yani Alâiye/Alanya hakkında Refik Beyin Umûmî Tarih’inde âtideki bilgiler vardır: ‘‘Milattan önce 66 tarihlerine doğru Kilikya ve Pamfilya limanlarında birçok korsanlar bulunuyordu. Bunlar adam yakalarlar onları esir gibi satarlar, ticaret ederlerdi. Roma, vakti ile bunlara karşı General göndermiş hatta, Prokonsol ve bir de ordu sevk ederek Kilikya da bir eyalet tesis eylemişti. Fakat bu korsanları kâmilen mahvetmek pek müşküldü. Bunlar tâkibe uğrar uğramaz derhal Toros Dağları’na iltica ediyorlardı.

Roma akvâmı/kavimleri saire ile meşgul bulunduğu sırada korsanların adedi de gittikçe artmıştı. Hatta bunlar Mihrdat ve Dikrana yardım etmişler, nihayet reisleri kaleleri tersaneleri ve donanmaları ile hakiki bir hükümet tesisine muvaffak olmuşlardı. Korsanlar yalnız Anadolu tarafında dolaşmazlardı. Adriatik Denizi’ne hatta Sicilya ve Garbî İtalya sahillerine kadar gelirlerdi.

Keza sade gemi tevkif etmekle de kalmazlardı. Sahilleri yağma ve şehirlere hücum ederlerdi. Zenginlerden fidye-i necat/kurtuluş fidyesi almak için yanlarına alıp götürürlerdi. Bu suretle İtalya’da tekmil maiyetleri ve Liktorlar ile beraber iki Pretoru esir etmişler, Roma ekâbirinden birinin kızını sayfiyeden/yazlığından kaçırmaya muvaffak olmuşlardı.

Korsanların gayet güzel, burnu yaldızlı, kürekleri gümüşlü, küpeştesi erguvani halılarla müzeyyen gemileri vardı. Müzikacılara latif havalar çaldırarak ziyafetler verirlerdi. Nihayet Romalıları bile tahkire başlamışlardı.

Üseradan/Esirlerden biri kendisinin Romalı olduğunu söylerse bunlar onunla alay ederek karşısında hürmetkârâne vaziyetler alırlar, önüne diz çökerler, yaptıkları hatadan dolayı aflarını istirham ederler; bundan böyle haklarında bir yanlışlık olmamak için arkasına bir tuğa giydirirlerdi. Esirle istihza/alay ettikten sonra bir merdiven getirirler, medivenin ucunu denize çevirerek sonra Romalıya vatanına teşrif buyurması için lütfen merdivenden inmesini teklif ederler. Şayet imtina edecek olursa teker meker denize yuvarlardı. Artık hiç kimse Akdeniz’e çıkamaz, gemiler Roma’ya buğday getiremez olmuştu.

Roma ahalisi bu hâle nihayet vermek için şiddetli tedbirler talebinde bulunuyordu. Hatta neşredilen bir madde-i kanuniyede zadegândan/asillerden Pompeyos’a salahiyet-i fevkalade verilmişti. Pompeyos üç sene müddetle 120.000 asker ve 500 gemi tedarik edecekti. Maiyetinde 24 general bulunacaktı.

Pompeyos korsanların donanmalarını mahvetmiş, payitahtlarını teslime muvaffak olmuştu. Pompeyos bilahare bütün Anadolu vilayetlerinin idaresini eline almıştı. Vefatı K.M. 48’dir.

Buralarda korsanlık devri Trigon zamanından başlar. İskender’in korsanlarından Nearhos bu havalide hâkim kesilmişti. Bu korsanlar ellerine geçen gemileri, harp gemilerini tefrik etmeksizin tutarak tayfalarını satarlardı ve böylece korsanlık senelerce sürmüştü. Bunun içindir ki Side/Eski Antalya Pamfilya’nın en birinci limanını teşkil etmiş ve ahalisi pek zengin olmuştu.

Milattan 101 yıl önce Maryos’un imparatorluğu zamanında bunlardan bizar kalmış olan tebaasının mütemadi/devam edegelen şikayetlerinden dolayı Vali M. Antonyos bunları tenkil etmeye/sürgüne memur edilmişti. Antonyos bunlara karşı pek şiddet göstermiş ve korsanlardan çok kimseleri mahvetmişti. Bu muharebe yıllarca sürmüştü. Onuncu asr-ı miladide dahi Side korsanlık yüzünden kötü şöhretini muhafaza ediyordu. 353 miladi tarihinde İmparator İkinci Kostantin zamanında şimal dağlarından çıkmış olan İsaure/İzorlar, Melas/Manavgat çayını geceleyin geçmek için nehrin kenarına gelmişlerdi. Side şehrinde kışlamakta bulunan Roma askeri nehrin mukabil sahiline yetişerek ve her ne olursa olsun nehri geçmek isteyen İzorlar’ı oklarla defedebildiler. İzorlar o havaliyi yağma ve garet ettikten sonra yerlerine çekildiler.

Paribeni cenabları kitabında, Sideliler ilk zamanlarda ticaret hususunda pek zengin olduklarını ve Bizantiyon zamanlarında burada bir piskoposluk teşekkül ettiğini ve 14 üncü asr-ı miladide bu şehrin tamamen terk edildiğini yazmaktadır.

1908’de basılan Almanca Hans Rot eserinde; Side şehri kurun-i ûlâda/ilk çağlarda olduğu gibi Hristiyanlık devrinde dahi büyük ve birinci metropolis mevkiini ebediyen terk ve kayıp etmiş ve böylece tarihten silinmiştir diyor.

Şimdiye kadar elde edilebilen ve meskûkât/sikke koleksiyonlarına geçen Side namına 931 çeşit para kesilmiş olduğunu görüyoruz.

Side’de para kesilmesi milattan beşinci asır önce başlamıştır. İş bu paraların 58 çeşiti gümüş ve 73 ü bakırdır. Paraların üç çeşidinde Side’nin Perge/Murtuna ile müttefik olduğunu görüyoruz.

Asırlarca tantanalı hayat geçirmiş olan Side şehrinin metruk bir halde kalmasının sebeplerini bulmak güç bir şey değildir:

  1. Antalya’nın orta zamanlarda bütün civar ticaretini zaptetmesi,

  1. Side’nin şimal tarafları sert, yalçın ve geçmesi mümkün olmayan dağlarla çevrildiğinden Antalya’ya karşı ticari rekabette bulunamaması,

  1. Side civarında bir nehir akmayıp suyun ancak kemerler vasıtası ile şehre getirilmiş olmasıdır. Hükümet, su tedariki meselesini bıraktığı gün halk şehri terk etmeye mecbur kalmıştır. Şu halde uzun müddet pek parlak hayat geçirmiş olan bu şehir 700 seneden beri insandan hâli kalmış ve vahşi hayvanların merası olmuştur. Bugün bile burada pek çok zehirli yılan bulunduğu için harabede dolaşmak tehlikelidir.

Harabenin içinde 1313 Rûmî yılında (1897) Girit’in Kandiya köylerinden hicret eden 113 hane kadar yerleştirilmiş ise de kendilerine tahsis edilen arazinin darlığı hasebiyle bugün ancak 60 hane kalmıştır. Bahçe ve tarla açmak üzere harabede yapılan tahribat pek büyüktür. Bahçe ve tarla duvarlarında kırılmış hesapsız mermer parçaları görülmektedir.

1907 de burasını ziyaret eden Hans Rot, Giritliler tarafından 20 kadar kireç ocağı yakıldığını ve mermerden kireç ocağı yakıldığını ve mermerden kireç istihsal ettiklerini yazmaktadır. Bu husustaki kabahati harabenin ortasında yerleştirilen muhacirleri oraya iskân eden eski, kötü idare de aramak lazımdır. Hali hazır köyü ile eski Side şehrinin tarihi servetini okumak mümkün değildir. Burada ihtiyar tarihin debdebe ve tantanasını ancak hayalen yaşamak lazımdır. Şehrin esatire karışan evvelki halini yalnız eski ebniye/bina harabeleri vasıtası ile görmek ve okumak kâbil olabilir.

Bütün şehir ve bütün mâzi uyuyor, o hırçın deniz pür heyecan kale üzerine anûdâne/inatla hücum ediyor ve onun sesi duyuluyor. Side’nin eski geniş ve temiz caddelerine mukabil bugün dar keçi yolları kâim olmuştur ki ancak bu yollarda büyük meşakkatle dolaşmak kâbil oluyor. Eski kâşâne ve saraylısına karşı rutubetli, karanlık ve gayr-i sıhhî evler yapılmıştır. Bunlar ev değil adeta birer safahat ocağı, nûr-i ziyadan mahrum birer zindandır. Erkek kadın ve çocukların hepsinde fakr u dem mevcuttur.

Forbe ve Sprat adında iki mütehassıs seyyahın refiki Daniel burada sıtmaya tutularak vefat etmiştir. Viyana seyahat reisi Neiman dahi burada sıtmadan hastalanarak tetkikatını ikmal etmeden kaçmaya mecbur olmuştur.

Antalya’dan Side’ye gitmek için biri deniz ve biri karadan olmak üzere iki yol vardır. Havanın poyrazlı zamanlarında yelkenli kayıkla altı saatte, otomobil ile üç saatte varılabilir. Otomobil harabenin içine kadar gidebilir. (Süleyman Fikri Erten, Antalya’dan Anamur’a Doğru, TürkAkdeniz Dergisi, Mayıs 1939, Sayı 13, syf. 12-14)