Pazarcı beş mahalleden mürekkep bir köy olup münbit araziye maliktir. Köyün yanında ‘Selinos’ eski ismi ile anılan küçük bir ırmak, bu isimdeki kadim şehrin kenarında denize akar.
Plin’in zikrettiği bu şehir, meşhurlar sırasındadır. Bu şehir, Roma İmparatoru Trayan’ın miladi 117 inci yılında Yahudilerin bir ihtilalini bastırmak için giderken vefatı ile meşhurdur. Şehir bundan dolayı ‘Trayanpolis’ adını almışsa da bu yeni ismi muhafaza edememiştir. ‘Selinus’ harabeleri Selinti namı ile maruftur.
Bu harabede görülen mebani enkazı ile sütunlar ve kitabeler kâmilen Roma devrine aittir. Harabe tahminen 700 metre irtifaında/yüksekliğinde bulunan bir tepe üzerinde ve Pazarcı’ya yarım saat mesafesindedir. Filhakika Evliya Çelebi’nin dediği gibi bu tepeden açık havalarda Kıbrıs Adası görünmektedir. Anamur’u ziyaret ettikten sonra Evliya Çelebi şimale/kuseye dönerek Alanya’ya tâbi Şeyhler Köyü’ne dahi uğradığı görülüyor.
Burasını Evliya şöyle tavsif etmektedir:
‘‘Karye-i kadimi/kadim köy Pirce Alaaddin Sultan, Silifke kazasında Silindi kazasında bir kûh-i bâlânın dameninde/yüksek dağın eteğinde 200 mamure ve müzeyyen bağ ve bahçeli ibadetgâhı kadim köydür ve Pirce Alaaddin Sultan Kutb-i Aktab-ı Zaman anda bir bâğ-ı İrem-i zât-misal/İrem bağlarına benzer içinde bir kubbe-i âlîde medfundur.
Camii ve imareti ve medrese ve tekyesi vardır. Âyende ve revende/gelen gidenlere nimetleri mebzuldür. Şeb ü rûz/Gece ve gündüz mihmanhanesinde/misafirhanesinde züyuf/misafirler eksik değildir.
Ekrimü’z-zuyûfe deyip misafire ikram edip çul çorba ve kilim çıkartmazlar. Hemen hane-i bi-minnetinde softayı bi-imtinanları hazırlar. Ve tarik-i zahiride öyle bir âsitâne görmedim. Ve bu âsitânenin canibi erbaasında/dört bir yanında olan kûhi bi-sütunlar/sütunlar dağlar içre hücre hücre mağaralar vardır ve cümlesi leb ber leb/ağzına kadar talibi ilim-suhteler/ilim aşıkları vardır. Ve bundan maada her diraht-ı muntahasının/geniş ormanları sayesinde nezerat kurbanlarının postları üzere köy köy tahsil-i ilim ederler. Ve her mâ-i cârînin/akan suyun kenarında herkes şerikler ile mübahase-i ilim edip ruh-i Numan İbni Sabit’i şâd ederler. Elhasıl arz-ı behiştten bir köşedir. Ve hasip ve nesip ırk-ı tahirden Çelebi Efendi Hazretleri cami-i ulûm-i şettâya/çeşitli ilimlerin hepsine malik olup dersiamdır ve takrirlerinde bir halavet, lisanlarında bir fesahat ve belagat varkim her kim istima ederse/işitirse feyizyâb olur. Gûyâ Taftazânî ve Kadı Beyzâvî kendileridir. Ve her kim bu âsitanda teyemmünen ve teberrüken Bismillah dedi ise Minkârîzâde gibi müftî-i enâm yahut dâr-i bâkîde Hümam olmuştur. Hamd-i Hüdâ bu hakir Çelebi Efendi Hazretlerinin şeref-i sohbetleri ile müşerref olup iki gün gühistânîden teberrüken ders-i şerifi ile tilâvet edip dest-i şeriflerin pûs edip duâ-yi hayriyelerin aldık. Hamd-i Hüdâ ve bizim refiklere ihsan edip bizi 20 kedelecli kuşup vedalaşıp kıble canibine dağlar aşıp yedi saata iskele yaylağına azim balkanlar aşıp beş saat dahi evice uruç ederek ‘Koç Davut Yaylası’na çıkıp ziyareti Koç Davut Sultan…)
Evliya’nın yazdığı ‘Pirce Alaaddin’in türbesi bulunduğu köy, yukarıda yazılan Kargacık Köyü’nün dört saat şimalinde/kuzeyinde olup öteden beri buradan şeyhler yetiştiği için ‘Şeyhler Köyü’ ismi verilmiştir. Bu köyde ‘Pirce Alaaddin’ isminde bir zatın türbesi hâlen mevcuttur. Pirce Alaaddin ne zamanın adamı olduğu belli olmadığı gibi kabrinde yazılı bir taş dahi yoktur.
Bu zâta ait Gödredi Yaylası’nda bir değirmen mevcuttur. Değirmenin senelerce değirmencilik yapandan âtideki hikayeyi dinlemiştim:
‘‘Alaaddin bu değirmeni yaptırırken ‘meset’ yahut ‘düve’ dedikleri bir damı tutan yan ağacının bir arşın kadar kısa geldiği ustaların haber vermesi üzerine Pirce Alaaddin: ‘‘Yemenicilerin gönü uzattıkları halde bu kadar kalın olan ağaç niçin uzatılmasın’’ demesi üzerine ustalar gülüşmüş ve mümkün olmadığını söylemişlerse de Pirce Alaaddin ağacın bir tarafına geçmiş ve ağacın ucuna yapışarak çekmeye başlamış ve lüzumu kadar ağacı uzatmıştır. Kerametine hayran kalan ustalar ayağına kapanmışlardır.
Alaaddin değirmen suyunu bir günde çakmak taşından olan bir tepe içinden geçirmiştir ki hiçbir zaman bu deliğe bir taş düşüp deliği kapatmadığını söylüyor. Değirmencinin ifadesine göre vakti ile değirmen ufak yaptırılmış ve bilahare büyütülmüştür. Büyütülen kısmında pek çok fareler mevcut ise de şeyhin binasına asla tecavüz etmezlermiş. Ve oraya bir fare geçse bile orada bulunan un ve çuvalı yemezmiş. Hemen sarhoş gibi olduğu yerde kalırmış. Hatta kendi tecrübesine istinaden diyor ki: ‘‘Sarhoş olan fareyi defaatle eline almış ve değirmenin ilaveli kısmına atar atmaz fare hemen dirilerek kaçarmış. Değirmenci bunu yeminler ile ve senelerce tecrübe ettiğini söylemektedir.
Pirce Alaaddin babası Hacı Abdülkadir Efendi, Hicaz’a gittiğinde ailesi çulhacılıkla/dokumacılıkla meşgul imiş. Her mekik attığında ‘Allah Pirce Alaaddin’ dermiş. Mekke’de bulunan Abdülkadir’in canı helva istemiş. Ailesi o anda helva pişirmiş ve Alaaddin babasına bir sahan helva takdim etmiş ve bilahare babası avdetinde/dönerken iş bu sahanı köyüne getirmiş olduğu rivayet edilmektedir. (Süleyman Fikri Erten, ‘Antalya’dan Anamur’a Doğru’, TürkAkdeniz Dergisi, Şubat 1941, Sayı 22, syf. 10-13.)