“Yerel bir gazeteci” sıfatını taşırken, işi yerelin dışına taşıyıp, kopyala yapıştır usulüyle ahkam kesenlere illet olurum.
Akılları sıra, “Kabuğumu bir türlü kıramadım. Ama bakın görün ben bu kente nasıl fazla geliyorum” imajı verme gayreti..
Adam kırk yıllık siyasetçiye dahi siyaset dersi vermeye kalkıyor.
Bunu içimizde yapan çok.
Haddim olmayarak bugün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul İl Kongresinde yaptığı konuşmaya dikkat çekmek istedim.
Kılıçdaroğlu dedi ki, “Artık kavga istemiyorum. Partiye zarar vereni affetmem.”
Bu söylemi önce haberlerde kulaklarımla duyup, ardından ajanslardan düşüp, gözlerimle okuduktan sonra kafama bir şey dank etti.
Tabi ki CHP’nin Antalya’daki durumu.
Gün geçmedi ki Antalya’daki CHP’liler bir biriyle kavga etmesin sayın.
Sade bir partili, her hangi bir ilçe kongresinde, 40 yıldır partili olarak tanıdığı arkadaşına selam verip, elini sıktığı zaman, “Acaba Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın bu davranışımı gördü mü?”
Bir başka CHP’li, her hangi bir partili arkadaşının davetine icabet ettiği sırada, “Bu yemeğe katıldım ama, İl Başkanı Özer Ülken acaba hakkımda ne düşünür?”
“Bu hal ve hareketimden sonra CHP’li Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen kırılır mı ki?”
Konyaaltı Bealediye Başkanı Muhittin Böcek’in bundan böyle bana karşı tavrı ne olur?”
V.s v.s v.s..
Daha sayalım mı?
Antalya’daki CHP’lilerin çoğunluğu bırakın 3-4 parçayı, 6-7 hatta 8-9 parçaya bölünmüş, bundan da zararı gören Cumhuriyet Halk Partisi ama, Genel Başkan hala, “Artık kavga istemiyorum. Partiye zarar vereni affetmem” diyor.
Bir kere de affetme de görelim yahu.
CHP’ye zararı sadece İstanbul delegasyonu mu veriyor ki?
Yoksa, Antalya mı yok sayılıyor?
Kılıçdaroğlu konuşmasında Medya’yı da eleştiriyor.
Ve diyor ki, “Türkiye’nin en temel sorunu şu anda medyadır. Halkın haber alma özgürlüğü yoktur. O medya patronlarına da medyada çalışan gazetecilere de söylüyorum. Ecelin ölüme faydası yoktur. Yiğit olacaksın, halkın sorunlarını dile getireceksin, korkmayacaksın, korkarsan seni ensenden tutup bir gün hapse atarlar.”
Yiğit olmak ve korkmamak!.
Çok değil daha 4-5 gün önce senden icazet aldığını söyleyip, “Genel Başkanım bana senin tecrüben yeter. Partiyi ne idüğü belirsizlere mi bırakıp gideceksin” diyen mevcut il başkanı ve 26 Mayıs’taki kongrede tekrar aday olduğunu açıklayan Özer Ülken.
Peki bu üslubun Kılıçdaroğlu’na ait olmadığı söylendiği halde, Ülken için Genel Başkan ne yapmıştır?
Hiçbir şey yapamadıysa, bunun nedeni eski Genel Başkan Deniz Baykal mıdır?
Dikkat edilirse, “Yapmadı” demiyorum, “Yapamadığı” kelimesini vurguluyorum.
O zaman hani korkunun ecele faydası yoktu?
Her ne olursa olsun, insanlar öncelikle iğneyi kendisine batırmalı. Bunu yapmalı ki, inandırıcı olabilesin.
Partiyi ikiye bölmekten bahsedenler, önce kendi evinin önünü süpürecek ki, İstanbul’dan Kars’a mesaj gönderirken, Antalya teğet geçilmesin.

Önce Kök, sonra Dal
Cumhuriyet Halk Partisi’nde, Özer Ülken’den sonra 26 Mayıs’taki Genel Kurul için Cumartesi günü de Devrim Kök il başkanlığına aday olduğunu açıklamıştı.
Dün de aynı açıklamayı Menderes Dal yaptı.
2 yıl önceki kongreye de aday olarak gidip, “Ben bu adaylığım konusunda Genel Merkezin icazetine hiç ama hiç gereksim duymadım” söylemleriyle tabanın büyük desteğini alan Dal, dün de aynı üslup ve düşünceleriyle adaylığını açıkladı.
Özer Ülken, Mustafa Erdem, Garip Erdoğan, Devrim Kök ve Menderes Dal.
CHP’de il başkanlığı için 5 aday var.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Artık kavga istemiyorum, partiye zarar vereni affetmem diyor ya.”
Bu durumda, “Baykalcılar ve utangaç Baykalcılar” başta olmak üzere, bunlarla sürekli kavga halinde olan anti Baykalcılar” Kılıçdaroğlu’nun o söylemi sonrası kapı önüne koyulmaları gerekir mi, gerekmez mi?
Yeri ve zamanında Baykal’ı kapı önüne koyamayanlar ve 26 Mayıs öncesi adaylık yarışı içerisinde olanlar, Özer Ülken’i oturmakta olduğu koltuğa yine kendi eleriyle koyacaklardır.
Yarın ne olur bilemem ama bugünkü gidişat bunu gösteriyor.