Zihniyet, “Nerede hareket, orada bereket” zihniyetiyse eğer, tabi ki hareketin olmadığı yerde bereket de olmaz.
Bereket meselesine bakış açısına bağlı.
“Hayırdır inşallah” kelimesi kimilerine sadece nasıl batıl bir inanç işi gibi geliyorsa.,
Sabahları önce sol ayakkabı yerine sağ ayakkabıyı giyerek, işlerinin rast gitmesi inancını taşıyanlara da sanırım saygı duymak gerekir.
Mesela işlek bir caddede hiçbir uyarı levhası koymadan yol çalışması yapmaya da aynı şekilde saygı göstermek gerekir mi, gerekmez mi?
Tarih 20 Şubat 20011.
Saatler 19.30’u gösteriyor. Haber Müdürümüz Şifa Çiçek ile birlikte, andızlı mezarlığı yönünden, Muratpaşa camii tarafına gidiyoruz. Raylı sistem üzerinden geçip, Milli Egemenlik güzergahından eski hastane tarafına yöneleceğiz. Muratpaşa Camii ile Melli İş Merkezi arasındaki Şarampol yolu güzergahından Hasan Subaşı caddesi tarafını takip eden yoldan gelmekte olan bir otobüs öyle bir gürültü çıkartarak orta refüje çıkarak ancak durabildi ki, tek kelimeyle Azrail o an mesaide değilmiş.
Neden mi?
Muratpaşa Camii’nin kuzeydoğu tarafındaki yolda ASAT’ın mı, Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’nün mü o da belli değil, yolda kazı çalışması yapıyor olması!..
İyi de.,
Kazı çalışması yapılır yapılmasına.
Hatta bu pazar, pazartesi ne bileyim günleri bile fark etmez.
İnsan bir uyarıcı levha koyar.
Hayvan koyacak değil ya o levhayı, tabi ki insan koyacaktır.
Peki ama koyulmamasına ne denmeli?
Sanırım buna verilecek tek cevap, “Levha koyulmadan çalışma mı yapılırmış. Biz koyduk ama kim kaldırdıysa kaldırmış.”
Nitekim bahane de bu yönde oldu.
Ne demek kim kaldırmışsa, kaldırmış.
Rayların demirlerini beklemek için düne kadar kendinin eleştirdiği zabıtaya bekçilik yaptıran sen değimlisin de, levha bekçisi bulamıyorsun?
Koca otobüsün insanların arasına dalmak zorunda kalmadığına mı şükredersin, otobüs şöförünün, “Gitti otobüsün altı” yakınmasına mı üzülürsün?
Sanırım kulakları sağır edercesine ciyaklayan balataların, sürtünmekten asfaltı kazıyan lastiklerin verdiği korkuyla yürekleri hoplayan otobüsün içerisindeki yolcuların hiç birisinin yaralanmamasına da, “Verilmiş sadakaları varmış” der geçersin.
Tabi bu da inananlar için geçerli.
Yoksa, inanmadıktan sonra ne şükretmesini bilirsin, ne de çalışma olduğu halde konulmayan levhaların olmadığını galeye bile almazsın.
Sakın kimse, “Bu kadar mı olur” demesin.
Zihniyet meselesi.
Hani, “Olur böyle vakalar, Türk Polisi yakalar” da denir ya.,
Eskiden bir iki polis trafik kontrolü yapardı, şimdi toplu halde, birilerini arıyormuş gibi o kontroller yapılıp, benim trafik polisim her gün onlarca parmak oynatıyor.
O parmaklar da durmadan cezaları ha babam yazıyor.
Köşe, bucak, kavşak, düz yol, ara sokak hiç ama hiç fark etmiyor.
Kaldır elini, ver işaretini, çektir sağa, al evraklarını bas cezayı.
Ekonomik krizden arabasının fenni muayenelerini yaptıramayanların bol olduğu bir ortamda, cezalarda o kadar bol kesiliyor ki, bas bas bas bitmiyor.
Peki ama yoldaki kazı çalışması için konulması gereken uyarıcı levhaları kim takip edecektir?
Konulmadıysa kimin koydurması gerekir?
Büyükşehir Belediyesi’nin, İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Trafik Müdürlüğü’nün görmediğini, bilmediğini ben mi bileceğim?
Olur, olur canım.
Olur böyle vakalar.
O vakayı yapan veya yapanları kim yakalar?
Cevap: Biz sorduğumuzla kalırız!..
Trend Haberler

Antalya’da EDS'lerin devreye gireceği tarih belli oldu

Ali Yılmaz sessizliğini bozdu: ‘İş birliği olsaydı davalık olmazdım’

Manavgat Şelalesi’nde şaşırtan görüntü!

Yapay zeka terapi yerine geçemez: Empatiyi sadece taklit eder

Antalyaspor’dan flaş hamle: Mathew Ryan’a resmi teklif

Tutuklu kuyumcudan ilk açıklama: ‘Nihai karar yargınındır’