3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü kutlanmış.
Kutlayana da, kutlama mesajları gönderenlere de hayırlı ve uğurlu olsun!.
Bir kutlanma yapılacak da, oradan, buradan mesajlar mı gönderilmeyecek?
Ahkamlar mı kesilmeyecek?
Hepsi yapılacak, yapılmasına da, yapıldığıyla kalacak.,
Yapıldıktan çok değil 15 saniye sonra her şey unutulacak ve normal hayat devam edecek.
“E başka ne olacaktı ki?”
Neymiş efendim.,
“Türkiye basını ekonomik kaygıları kadar özgürmüş.”
“Basının özgür olması önemli.”
“Sap ile samanı ayırmamız gerekiyor.”
“Görevin amacına ulaşmasında özgürlük önemli.”
Bunlar 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü parçalanan lügatlar.
3 Mayıs geride kaldı tabi ki aynı zamanda Dünya Basın Özgürlüğü günü de.
Hayat devam ediyor.
O gün kutlandı mı, kutlandı.
Çuvaldızı hep başkalarına batırıyoruz da, bu vesileyle iğneyi de kendimize batıralım mı?
Meslekte çeyrek asrı geride bırakan bir basın mensubu olarak ben fazlasıyla özgürüm arkadaş. Ve hep kendimi özgür hissettim.
“Özgür olamayanlar düşünsün” diyeceğim de.
Dedim bile.
Ve alınan dibine kadar alınsın.
Misal.
O iğneyi kendime batırıyorum.
26 yıllık meslek hayatımda hiç kimse bana metazori iş yaptıramadı. Dayatmayla her hangi bir haber veya makale yazdıramadı.
Canımın istediğini eleştirdim, istemediğini galeye dahi almadım.
Oldum olası, “Ben gazeteciyim arkadaş. Kimse beni engelleyemez” davranışından nefret ettim.
Basın toplantılarında soru sorup çekilmek yerine, o toplantıyı düzenleyenlere konferans vermeye kalkan gazeteci müsvettelerine illet oldum.
Her hangi bir ortamda kendisini ayrıcalıklı gibi göstermeye çalışan basın mensubundan nefret ettim.
Bilgisayarın başına oturup, kendi fikrimize yakın veya sıcak gördüklerimize dilersek methiyeler düzebiliyor muyuz, düzemiyor muyuz?
Dirsek temasında olmadıklarımızı yeri geldiğinde acımasızca eleştirebiliyor muyuz, eleştirmiyor muyuz?
Tüm bu saydıklarımı biz basın mensupları az çok yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz?
O zaman ne özgürlüğünden bahsediyoruz ki?
Bana göre Türkiye’de basın olması gerektiği kadar özgürdür.
“Bu özgürlük bana az geliyor” diyenlerin amaçları başkadır. Ben bunu bilirim, bunu kabul ederim.
Nasıl Yat Limanı’nda denize karşı oturup bira içen gençlere kabahatler kanunu uygulamasına tabi tutan polisleri haber yapıp, gazetelerde makaleler yapmayı kendimize görev sayıyor ve bunu özgürce yapabiliyorsak.,
Bundan fazlasını istemek neyin nesi ki?
Acaba.,
Biz aslında özgür olmayı çalıştığımız kurumun yetkililerinden mi yoksa devletten mi istiyoruz.
İşte 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde asıl bunu tartışmalıyız.
Ali Tongülüs Müdür oturduğu yerden dilediğini yazabiliyor mu yazamıyor mu?
Haşmet Öyken patron, canı sıkıldığında etliye sütlüye karışmama yolunu seçiyor mu, seçmiyor mu?
Dursun Gündoğdu yılların uğraşından vazgeçip, emekliliğin tadını çıkartmak yerine, internet gazetesi de olsa içindekileri yazarak deşarj oluyor mu olmuyor mu?
Tüm bunları yapıyorlar mı?
O zaman!..
Özgür olmadığını sananlar, özgür olduğu meslek ile ilgilenecekler. Çünkü insan olarak bu seçim konusunda da özgürdürler.