“Az dirsek çürütmedik”…

Zaman zaman birçoğumuz kullanmışızdır bu ifadeyi. Çok çalıştığımızı, çok emek sarf ettiğimizi anlatan bu soyut ifade bendenizde somut hale geldi.

Dirseği çürütmenin eşiğinden döndük…

Nasıl olduğunu anlatayım.

Efendim bundan takriben 3 ay kadar önce yine bilgisayar karşısında klavyenin tuşlarıyla raksederken aniden sağ dirseğim balon gibi şişiverdi. Ağrı, sızı herhangi bir şey yok ama dirsekte yumruk büyüklüğünde bir balon. Bu ani şişliği şaşkın bir vaziyette incelerken mesai arkadaşlarımın yoğun baskısı ve teşvikiyle Eğitim Araştırma Hastanesi aciline gidiverdim. Yapılan görsel bir muayene sonrasında, bu tür şişliklerin zaman zaman olabildiğini, kesin nedeni bilinmemekle birlikte darbe alınması veya dirseğin sürekli sert zeminle teması halinde ortaya çıkabildiği söylendi. Bir merhem ve hap verilerek gönderildim. İki gün içerisinde dirsekteki bu yumru indi ve yerini kolumun üçte birini kapsayan morartılara bıraktı.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra dirseğim yeniden şişti. Bu kez daha küçük bir yumru olduğu için ve nasılsa bir iki günde kendiliğinden geçiyor diye önemsemedim. Lakin aradan günler haftalar geçtiği halde bu küçük (ceviz kadar) yumru inmediği gibi artık rahatsızlık vermeye de başladı. Sabırla yumrunun kendiliğinden boşalmasını beklerken aradan yaklaşık 2 ay geçti. Bu arada, Özel Medisu Hastanesi olarak faaliyetteyken bu yılın başında tüm kadrosunu yenileyerek Özel Antalya Likya Hastanesi adını alan sağlık kurumunun işletme ortağı ve genel müdürü Dr. Rıza Uğur Keçecioğlu’nun önerisiyle dirseğimdeki bu mini arızayı, Opr. Dr. Bülent Özgür Yazıcı’ya gösterdim. Dr. Yazıcı’dan bu ansızın ortaya çıkan rahatsızlığın adının ‘Dirsek Bursiti’ olduğunu öğrendim. Bursit, ‘Dirsek Çürüten’ olarak da biliniyor…

Opr. Dr. Yazıcı, dirsekte oluşan ödemi enjektörle boşaltmayı önerdi ve bir iki gün sonra da bunu yaptı. Bir enjektör dolusu ödem boşaltıldı ancak benim dirsekteki ceviz hala yerinde duruyor. Boşaltma işlemini birkaç gün sonra yineledik ama sonuç değişmedi. Bunun üzerine Özel Likya’nın en güleryüzlü doktorlarından Bülent Özgür Yazıcı, “Bu iş böyle olmayacak, müsait bir zaman gel bunu küçük bir operasyonla alalım” dedi. Nihayet birkaç gün sonra yanına gittim. Ben sanıyorum ki, uzamış bir tırnak misali poliklinikte ayaküstü kesip alacak…

Yanılmışım. Hastaneye yatışım yapıldı, odaya alındım. Sağlık geçmişimle ilgili çeşitli sorular ve nihayetinde çeşitli testler filan. Yakın geçmişte yaşamış olduğum anjiyo ve kalp rahatsızlığımla ilgili raporlu ilaç kullandığımı filan söyleyince kardiyolojiden konsültasyon istendi.  Tabi ilk götürüldüğüm kişi Kardiyolog Prof. Dr. Şükrü Çelik oldu. Hastanenin bir başka güleryüzlü siması Şükrü hocam önce hastalık hikayemi dinledi, ardından anjiyo raporumu görmek istedi. “Hocam yapma etme, benimkisi minik bir operasyon” filan dediysem de, raporları görmeden ameliyatıma olur vermesinin riskli olacağını söyleyince, “eyvah bizim iş yattı” dedim kendi kendime. Neyse ki Opr. Dr. Yazıcı, ameliyatı lokal anestezi ile yapacağını söyledi de Şükrü hocam buna izin verdi. Tabi anjiyo raporumu en kısa zamanda görmek ve bazı testler yapmak koşuluyla.. Neyse, daha fazla uzatmayayım. Tüm şartlar yerine getirildi ve ben lokal anestezi ile küçük operasyonumu geçirdim ve dirseğimdeki yumru alındı.

Gelelim bu meseleyi niye anlattığıma.

Anlattım çünkü, dirseğimdeki şişlik ilk ortaya çıktığında (ki yumruktan daha büyüktü) gittiğim Eğitim Araştırma Hastanesi acilinde karşılaştığım tavır ile Özel Likya

Hastanesi’ndeki yaklaşımı mukayese etmenizi istedim. Tamam son yıllarda devlet hastaneleri ciddi ölçüde bir fiziki iyileşme gösterdi. Hastane binaları son derece modern. Teknolojiler çağa uygun filan ama hepsi o kadar. Mantalitede en küçük bir değişiklik yok. Bir rahatsızlıkla gidiyorsunuz, lütfedip rahatsızlığınızın ne olduğunu, neden kaynaklandığını söyleyen yok. Bir reçete tutuşturup gönderiyorlar. Özel’de yapılanları ise yazıda özetledim. Gerçekten insan olduğunuzu ve size değer verildiğini hissediyorsunuz. Hemşiresi, doktoru, idarecisi vs., hepsi güleryüzlü. Hepsi gözünüzün içine bakıyor. Ağzınızdan çıkan her söz dikkatle dinleniyor. En küçük müdahale bile titizlikle yapılıyor. Hani sağlığı yönetenler hep reformdan bahsediyor ya, işte gerçek reform bu. Yapabiliyorlarsa devlet hastanelerinde bunu yapsınlar. O zaman sağlıkta reform yapıldı diyebiliriz…

Son cümle; Ben bu vesile ile işletme ortağı ve genel müdür Dr. Rıza Uğur Keçecioğlu nezdinde tüm Özel Antalya Likya Hastanesi doktorlarına, çalışanlarına, özellikle de küçük ameliyatımı gerçekleştiren Opr. Dr. Bülent Özgür Yazıcı’ya, Kardiyolog Prof. Dr. Şükrü Çelik hocama şükranlarımı sunuyorum. Özel Likya Hastanesi gibi bir sağlık kuruluşunun Antalya’da hizmet veriyor olmasından dolayı da kendimi şanslı hissediyorum…

Sağlıkla kalın.