‘kişisel verilerin korunması kanunları kapsamında daha az kişisel verilere erişebilmeleri’
durumunda sektörün durumunun ne gibi değişim gösterebileceğini değerlendirmeye devam
ediyoruz.
Normal şartlarda üretim için ihtiyaç duyulan kaynakların (ki sosyal ağlar açısından en önemli
kaynağın kişisel veriler olduğunu daha önce belirtmiştik) kısıtlı kalması durumunda ürün ve
fiyat gibi faktörleri gözden geçirerek işletmenin piyasadaki konumunu yeniden şekillendirmek
gerekir.
Sosyal medya şirketleri açısından fiyatlandırma söz konusu olduğunda ya reklam verenlerden
daha yüksek ücretler isteme, ya da maliyet unsurlarının bir kısmını kullanıcılara yansıtma gibi
seçenekler söz konusu olsa da, bugüne kadar ücretsiz bir şekilde hizmet veren sosyal ağların
bu saatten sonra kullanıcılardan ücret isteme ihtimali oldukça riskli bir hamle olarak kabul
edilebilir. Her ne kadar Spotify ve Youtube gibi pek çok sosyal hizmet sağlayıcı platformun
“Reklam istemiyorsanız üyelik bedeli ödeyeceksiniz!” yaklaşımı kullanıcılar tarafından kabul
görmüş olsa da, Instagram ve Twitter gibi paylaşım temelli platformlarda bu sistemin yakın
gelecekte başarılı olma ihtimali zayıf görünüyor.
Nihayetinde hem reklamların etkinliği, hem de geleneksel mecralara göre maliyet avantajı
olumsuz etkileneceği için daha farklı ve yenilikçi reklam modellerine odaklanılma gereği
anlaşılmaktadır. İşte bu noktada da, ürün çeşitlendirme stratejilerinin önemi ortaya çıkıyor.
‘Oyunlaştırma’ gibi tüketicilerin bazı kişisel verilerini gönüllü olarak paylaşmadan
yararlanamayacakları yenilikler sunularak rahatlıkla klasik sosyal medya reklamlarına
alternatif olabilecek yaratıcı çözümler ile işletmeler ile tüketiciler arasında yeni etkileşim
ortamları kurulması mümkündür.
Geçtiğimiz günlerde Zuckerberg bünyesinde Facebook, Instagram ve WhatsApp’ın yer aldığı
çatı şirketin adının ‘Meta’ olacağını ilan etti. Sanal gerçekliğin geleceği olarak kabul edilen ve
yakın gelecekte sosyal ağlarının temelini oluşturacağı düşünülen ‘metaverse’ kavramından
esinlenerek bu ismi alması planlanan çatı şirket ile Facebook’un yaşadığı pek çok sorunun ve
nihayetinde yasal olarak görüşülen bölünme riskinin önüne geçilmeye çalışıldığı biliniyor.
Ancak, olayı sadece basit bir isim değişikliği olarak görmek oldukça hatalı olur. Çünkü,
Zuckerberg her ortamda ‘metaverse’ çalışmalarına ne kadar önem verdiğini ifade ederken,
gelecekte şirketler ile kullanıcıları sanal bir dünyada bir araya getirmek istediği biliniyor.
Avatar, Matrix ve BlackMirror gibi bilimkurgu yapıtlarından hoşlananların sanal bir sosyal
ağda yaşamayı eğlenceli bulacağına ben de inanıyorum. Ayrıca, bu teknolojinin başarı ile
yaygınlaştırılabilmesi durumunda kullanım alanı da sadece eğlenceli aktivitelerle sınırlı
kalmayacaktır. Örneğin, olaya şirketler açısından baktığımızda, toplantılardan iş
görüşmelerine kadar herkesin kendi sanal salonunda hologram görüntüleriyle bir araya
geldiğini düşünün. Ya da, müşterilerine sanal bir evrende yeni ürünlerinin üç boyutlu
tanıtımını artırılmış gerçeklik ötesi bir teknoloji ile tanıtan bir işletme hayal edin. Ya da,
Paris’in en işlek caddelerinde son model bir araçla test sürüşü yaptığınızı…
Ciddi çalışma, hızlı İnternet altyapısı, güçlü donanım ve karmaşık yazılımlar gerektiren bu
uygulamalar artık sosyal medyanın geleceği olarak görülüyor ve Facebook başta olmak üzere pek çok teknoloji devi bu konuda çalışmalara hızla başladı bile! Ne zaman hazır olur, ne kadar başarılı olur ve ne kadar kabul görür gibi sorular ise daha uzun süre tartışılacak...