Dünya genelinde bir teknoloji devrimi yaşanıyor. Tüm insanlık bu devrimden olumlu ya da olumsuz nasibini alıyor şüphesiz…
İnternet kavramıyla ülke olarak 90’lı yılların sonuna doğru tanıştık ve hızla yaygınlaştı. Henüz, evlerde bilgisayar kullanımı yaygınlaşmamışken, bilgisayar oldukça pahalı bir iş aracı olarak görülürken, internet üzerinden karşı cinsle tanışma, sohbet etme, gerçek kimliğini açık etmeden sanal alemde var olabilme imkanları konuşulur olmuştu. Sonrasında ansızın insanlar taksitle, borçla evlerine bilgisayar almaya, internet bağlatmaya başladı. Yaygınlaştıkça normalleşen ve fiyatları da düşen kişisel bilgisayarlar, oyun, sohbet, sanal kimlikle var olma, araştırma kolaylığı gibi sebeplerden, sosyal yaşamın vazgeçilmezi oluverdi. Bu hızlı gelişme, sosyal hayatımızı da aynı hızla değiştirdi. Teknoloji ilerledikçe insan ilişkileri geriledi. Toplum evlerde sabit telefonlara henüz alışmışken, bir tuşla tüm dünyaya ulaşılabilen bilgisayar teknolojisi ile abondone oldu adeta. Değişen hayat şartlarının zayıflatmaya başladığı toplumsal bağlar, internetin kolay ulaşılabilir hale gelmesiyle, neredeyse kopma noktasına geldi. O dönemler hatırlayın televizyonun aile içi paylaşımı, akrabalık, komşuluk ilişkilerini zedelediği tartışılıyordu. Derken internet, bilgisayar kullanımı televizyonu unutturdu.
Biz Türkler, göçebe olmanın da etkisiyle; aile, akrabalık, komşuluk, misafirperverlik gibi değerlere, diğer pek çok ülkeye göre, daha fazla önem veririz. Dolayısıyla teknolojik devrim bizim bu değerlerimizi yerle yeksan etti. En kuvvetli emperyalizm etkisi kabul edilen kültürel yozlaşma, televizyondan sonra en yoğun şekilde internet ile yaşandı. Zayıflayan aile bağlarının olumsuz sonuçlarını hemen her gün gazetelerin 3’üncü sayfa haberlerinde net bir şekilde görüyoruz. Doğruluk, dürüstlük, adil olmak, hak yememek gibi bizi biz yapan değerlerimiz son derece zayıflamış, deyim yerindeyse yerle bir olmuş durumda. Yakın zamanda hayatımıza giren akıllı telefonlar ile ‘İnternet Bağımlılığı’ gibi bir hastalık ortaya çıktı. Dünya Sağlık Örgütü artık bu bağımlılığı bir akıl hastalığı kabul ediyor. Bu bağımlılık nedeniyle, dağılan aileler, bozulan dostluklar, zarar eden işletmeler hızla artıyor.
Farkında mısınız, çocuklarımız bizden her geçen gün biraz daha fazla uzaklaşıyor…
Elbette ki internetin tüm etkileri, olumsuz değil. Göçlerle kopan aileler, şehirden şehre gitmek çok zor ve maliyetli olduğundan, başlarda telefon ile bağlarını koparmamayı, sonrasında internetin sağladığı görüntülü görüşmeler sayesinde, paylaşımlarını en üst noktada yaşamayı başarabilmiştir. Globalleşmenin etkisiyle farklı ülkelerden insanlar, internet sayesinde tanışıp, arkadaş olup, lisan geliştirme, farklı kültürleri tanıma gibi fırsatları yakalamışlardır. Ekonomik sebeplerle okuyamayan veya eğitim alamayan pek çok insan, internet tabanlı eğitimler, okullar sayesinde, lise, üniversite, yüksek lisans gibi diplomalara sahip olabilmişlerdir. Tıp alanında da yoğun şekilde kullanılan internet sayesinde, uzak mesafelerden yapılan ameliyatlar, hızlı ve güvenilir bilgi paylaşımı, mikro anlamda bireylerin sağlıklı yaşamı, makro anlamda toplumun sağlıklı yaşamını korumakta büyük rol oynamaktadır. Bilgi çağında olduğumuzdan, her ihtiyaç duyduğumuzda, internetin varlığı sayesinde bilgiye ulaşabiliyor olmak hiç şüphe yok ki son derece önemli bir faydadır. Ancak bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımın doğurduğu zararlar bu faydayı fazlasıyla aşmış durumdadır.
Geride bıraktığımız 2017’nin son aylarında İstanbul Aydın Üniversitesi’nde, Toplumsal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (TARMER) ve Yeni Medya Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin iş birliğiyle ‘Dijital Dönüşüm ve Toplumsal Etkileri’ başlıklı bir Çalıştay yapılmıştı. Teknolojik devrimin tüm yönleriyle ele alındığı bu çalıştayda kafama kazınan önemli bir cümle kullanılmıştı. Kim söylemişti hatırlamıyorum ama söylenen şuydu; “İnsanın teknoloji ürettiği dönemden çıktık, teknolojinin insan ürettiği bir döneme girdik. Biz teknolojiyi kullanıyoruz ama farkında olmadan bu teknoloji de bizi kullanıyor..”
Bugün geldiğimiz nokta işte tam da budur…