İslam dinine en büyük zararı dini kurumların veriyor olması bir ironi olsa gerek…

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesinden artırdığı bir miktar parayla faiz geliri elde etmesi bunun son örneği…

Gençlik yıllarımda büyüklerim sıkça, “Hocaların dediğini yap, yaptığını yapma” derlerdi. O zamanlar anlamsız gelse de yıllar sonra aslında ne demek istediklerini anladık/anlıyoruz. Elbette din adamları, hocalar da insan. Yani kul beşerdir, hata yapar, yapabilir. Ancak bu konumda olan kişilerin topluma örnek teşkil ettiği bilincinde olması gerekmez mi?.. 

Oysa bakıyoruz adam ekrana çıkıyor, asgari ücretle yaşam mücadelesi veren garibana hançeresi yırtılırcasına ‘şükret’ diye haykırıyor ama kendisi sırça köşklerde sefa sürüyor…

Kıt kanaat geçinen insanlara, sabırdan, sebattan bahseden zatı muhteremler kişisel zevklerinden, lüks yaşam standartlarından en ufak taviz vermiyor. Kimi hocaların vaazlarında söyledikleriyle yaptıklarının tutmadığını herkes görüyor. Camiler zaten ticarethaneye dönüşmüş durumda. Namaz bitmeden para toplama seansı başlıyor. Her caminin özel görevlileri var. Daha son rekatı kılıp selamı vermeden kapıdan ses yükseliyor; “Boş geçme Müslüman!..”

Diyanet, ‘fazla parasını’ faize yatırırken, camiler parasızlıktan dilenciye dönmüş durumda…

Adam Hacca gidiyor, adının önüne ‘Hacı’yı gururla ekliyor, sonra bakıyorsun alavere, dalavere gırla…

İstisnalar var elbet.

Sözümüz de zaten onlara değil…

Nereden baksak rezillik diz boyu. Utanma, sıkılma duygusu kalmamış. En dokunulmaz dediğimiz, en kutsal saydığımız değerlerimiz hem de gözümüzün içine bakılarak ayaklar altına alınıyor. Bizi biz yapan her türlü değerimiz taciz ediliyor, yok ediliyor. Devlet eliyle korunuyor sandığımız yuvalarda, sözüm ona devlete emanet edilmiş yavrular dayak yiyor, tacize uğruyor. Toplumda ‘dindar’ kabul edilen vakıflarda tacizler, tecavüzler yaşanıyor.

Ve tüm bu kötü örnekler inanç zayıflığı olan kesime koz veriyor. Yaşanan münferit olumsuzluklar anında genelleşiyor, “İşte Müslümanlık bu” deme noktasına getiriliyor. Onun için İslam’a en büyük zararı İslam’ı temsil eden/ettiğini sanan kurum veya kişiler veriyor diyorum…

Toplum olarak da bu girdaba kapılmış durumdayız ne yazık ki. Gözümüzün önünde yaşananlara bir iki gün bağırıp çağırıyor sonra unutuyoruz. Unutmak işimize geliyor belki…

Sorumluluk almak istemiyoruz. Bir gün elimizi taşın altına sokmak zorunda kalmaktan korkuyoruz sanırım. Kendi kendinden kaçan, gölgesinden korkan bir toplum olduk…

Toplumsal kokuşmuşluk tavan yapmış durumda. Nereye baksak benzer pisliklerle karşılaşıyoruz ama afyon yutmuş gibiyiz. Her şey ama her şey normal, sıradan geliyor. Hiçbir şeye şaşırmıyoruz artık. İnançlarımız, değerlerimiz örseleniyor, görüyoruz, hak veriyoruz ama düzeltmek adına kılımızı kıpırdatmıyoruz.

Kıpırdatamıyoruz aslında…

Çünkü sığınacak limanımız kalmadı.

Artık kime, neye, hangi kişi ya da kuruma güveneceğimizi bilemiyoruz.

Allah sonumuzu hayreylesin.

Çünkü bu saatten sonra işimiz sadece O’na kaldı…