Andızlı Mezarlığı’na bir defin olayı için gitmiştim. Cenazeyi toprağa verirken, şöyle etrafıma bir göz attım ki, Andızlının sınırını koruyan tel örgüler per-perişan halde.
Ha yakıldı, ha yakılacak gibi duruyorlar.
Mezarlıklar Müdürlüğünde görev yapan bir tanıdık simayı telefonla aradım.
Gördüklerimi anlatıp, “Antalya şehrinin orta göbeğinde, hem de mezarlığındaki bu görüntü sizce yakışıyor mu” diye sordum.
“Biz gerekli müracaatlarımızı çok önceden yaptık. Birkaç gün önce söz konusu tel örgülerin yenilenme çalışmalarına çok yakında başlanılacağı bildirildi” cevabı geldi.
“İyi o zaman. Ben o tel örgülerin görüntü hesabını yazımla sorayım da, onlar ne zaman yaparlarsa yapsınlar” dememle.,
“Amaç üzüm yemekse rica ediyorum yazma da, bu çirkin görüntüler ortadan kalksın, mezarlığımız için de daha güvenli bir ortam sağlanmış olsun” talebi gelmez mi?
Dün Doğu Garajı tarafından geliyordum Andızlı Mezarlığı sınırına geldiğimde, trafik daralmıştı. Meğer mezarlığın tel örgülerinde yenileme çalışmaları başlatılmış.
Sahi.,
Aylarca önce, “!ne bu çirkinlik” demiş olsaydık, dünkü çalışmalar yapılmaz mıydı?
Benimkisi merak işte..
Yine geçtiğimiz günlerde yaşanan bir üzüm yeme-bağcı dövme konusunu daha anlatacağım.
Cep telefonumdan aranıp, karşıdaki ses, “Vedat bey ASAT Antbirlik İlköğretim Okulu’nun suyunu kesti. Her yeri pislik götürüyor. Çocuklar bırak tuvalet ihtiyacını giderebilmek için wc’lere girebilmeyi, kantinden hazır su alarak ellerini temizlemeye çalışıyorlar” diyordu.
Dışarıda olduğumdan hemen Haber Müdürü Şifa Çiçek’e olayı aktarıp, ivedilikle muhabir görevlendirmesini söyledim.
Bunu yaptıktan çok değil 5 dakika sonra kafama dank etti.
Biz gazeteciler için haber tabi ki kutsaldır ancak, bin 500 öğrencinin sağlığı çok daha büyük önem taşıyordu.
ASAT Müdürü Fethi Yalçın’ı telefonla arayıp, konuyu ilettiğimde, “Bunun mümkünü yok. Her okulun su borcu var ancak, hiçbir okulun suyunu borcundan dolayı kesmemiz mümkün değil. Bir yanlışlık olmalı. Ben sana hemen döneceğim” deyip, telefonu kapattı.
Fethi Yalçın çok geçmeden geri döndü;
“Evet. Antbirlik İlköğretim Okulu’nun suyu kesilmiş. Ancak ortada bir yanlış anlaşılma var. Söz konusu su müteahitin borcundan dolayı kesilmiş. Okulun su ihtiyacını o aboneden karşılandığı bilinmeden bu yapılmış. Hemen gereği yerine getirildi ve okula su verildi.”
Bir insana, susuz kalan bin 500 öğrencinin çok geçmeden suya kavuşmasının verdiği mutluluğu başka ne verebilir ki?
Çek fotoğrafları at başlığı;
“Büyükşehir bin 500 öğrenciyi susuz bıraktı. Her yeri .ok götürüyor” diye.
“Sanki yapmadığınız şey mi” denecektir.
O gün de gereğini yapar yada yaptırtırdım. Nitekim gerekli tüm resimler çekilmiş, bilgiler de eksiksiz alınmıştı. (Okul müdürü çok iyi biliyor)
Neden yapmadık?
Amaç üzüm yemekti de ondan. Ve o üzümü yediren de ASAT Genel Müdürü Fethi Yalçın oldu.
Bana değil, bin 500 öğrenciye üzüm yediren.
Ve bir başka acı gerçek!.
Dün bir gazetede şu haber gözüme ilişti:
Sol görüşlü olmasından dolayı, “Kızıl” lakaplı İngiliz yönetmen Ken Loach (76), Torino Film Festivali kapsamında kendisine verilmek istenen "Yaşam Boyu Onur Ödülü"nü, Ulusal Sinema Müzesi'ndeki işçilerin işten çıkarttırıldığı gerekçesiyle reddetti.
"Bu ödülü reddetmek zorunda kaldığım için çok üzgünüm" diyen Loach, taşeron şirket ile anlaşıldığı için bazı işçilerin işlerinden olduğunu, diğerlerinin maaşlarında ise kesintiye gidildiğini, bu kesintiyi kabul etmeyen işçilerin kovulduğunu hatırlattı.
ÜÇ aydır Özel Güvenlik Elemanları’nın maaşlarını ödemediği gibi maaşlarında kesinti yoluna gitmenin yollarını arayan Büyükşehir Belediyesi ve onun taşeronu için böyle bir hareket acaba ne ifade ediyor?
Her hangi bir şey ifade etse, bugün balık keyfi yapmaz, yarın için de mangal yakayım mı acaba diye düşünmezler..
Tabi ki tok açın halinden anlarsa..