Cyrano de Bergerac, Fransız Yazar Edmond Rostand’ın çok meşhur bir tiyatro eseri. Eserde Cyrano, kocaman burunlu, bu koca burnuyla pervasızca alay edebilen, edebiyata düşkün, aynı zamanda çok iyi kılıç kullanabilen gururlu bir soyludur. Sözcükleri yerli yerinde kullanarak öylesine güzel cümleler kurar ki, onu dinlemek, bir uzun konçerto dinlemek kadar keyiflidir. Sanki konuşan o değil, dünyanın gelmiş geçmiş bütün şairleridir.  

Roxane, Cyrano’nun kuzeni ve daha da önemlisi, aşık olduğu kadındır. Cyrano, bir gün, Roxane’den bir davet alır. Mutluluktan, sevinçten ve heyecandan neredeyse düşüp bayılmak üzeredir. Çünkü sevdiği kadının kendisine güzel şeyler söyleyeceğini düşünmektedir. Ancak gerçek çok farklıdır, Roxane, ilgisini çeken bir gençle, Christian’la, tanışmak için Cyrano’dan yardım istemektedir! Cyrano, acısını kalbine gömerek, bu konuda elinden gelen her şeyi yapacağına dair aşık olduğu kadına söz verir.

Ancak Christian, çok yakışıklı olmasına karşın, güzel ve etkili sözcüklerle konuşma konusunda son derece beceriksizdir. İlk buluşmalarında, güzel Roxane, kelimenin tam anlamıyla hayal kırıklığına uğrar. Çünkü o yakışıklı çocuğun ağzından, “seni seviyorum” sözcüklerinden başka bir lakırtı dökülmemektedir. İnce ve edebi sözlere çok önem veren güzel kız, “haydi, bekliyorum” diyerek, daha özel cümleler bekler, ama boşuna! Yakışıklı soylunun ağzından  “seni seviyorum”dan başka söz çıkmaz. Roxane, üzüntüyle buluşma yerini terk eder.

Christian, yaşadığı bu yıkıcı sahneyi arkadaşı Cyrano ile paylaşır. Cyrano, ona, kendisine yardım edebileceğini söyler. Anlaşırlar. Artık güzel Roxane’ya yazılacak bütün mektupları Cyrano yazmakta, ancak Christian imzalamaktadır. Nihayet istenen olmuş, Roxane, yakışıklı Christian’a delicesine aşık olmuştur!

Bir süre sonra, Fransa-İspanya Savaşı nedeniyle, bizim iki kahramanımız, cepheye çağrılır. Savaş yıllarca sürer. Ama Cyrano, bu barut ve kan kokan yıllar içinde, hiç aksatmadan, her gün, bazen günde iki kez  coşkulu, hararetli, aşk ve hasret kokan sözcüklerle bezenmiş, her satırı göz yaşlarıyla ıslanmış  mektuplar yazmaya devam eder Roxane’ya, tabi Christian imzasıyla…! 

Bu güzel mektupların doğurduğu hasrete dayanamayan güzel Roxane, bir öğle vakti cepheye ansızın çıka gelir! Günlerce savaş meydanında kalır, o güzel ve ateşli sözcükleri yazan sevgilisi Christian’la hasret giderir ve bir süre sonra ayrılır. Ama artık olup bitenler, Christian’ın sinirlerini bozmaya başlamıştır. Bir gün Cyrano’ya, “o seni seviyor!” diye haykırır. Cyrano, bu iddiayı ısrarla reddeder, “hayır, beni değil, seni seviyor.” Ama Cristian olup biteni anlamıştı, Roxane, onun yakışıklı yüzüne değil, hülyalı, ihtişamlı ve aşkla bezenmiş destansı cümlelerine aşıktı ve fakat, o güzel mektupları yazan kendisi değildi! Öfkeyle cephede en öne atar kendisini ve kurşunlara hedef olur. Anlatıldığına göre tüfeği elinde değil, omzundadır!

Yıllar geçer, tam on dört yıl. Güzel Roxane, bir kilisenin bahçesine kendisini mahkum etmiş, hayattan elini eteğini çekmiş olarak yaşamaktadır. Her hafta Cumartesi günü, tam on dört yıl boyunca, Cyrano, onu bir dost gibi ziyaret eder, dünyada, ülkede, şehirde olup bitenler hakkında bilgilendirir.

O gün, Cyrano yine Roxane’yı ziyarete gelirken, yolda düşmanlarının bir saldırısına uğrar, kafasına bir kalasla vururlar. Ölmek üzeredir. Roxane’nın oturmakta olduğu bahçeye girer usulca. Tam karşısına geçer her zamanki gibi ve acısını saklamaya çalışarak oturur. Roxane, gergef işlemektedir. O esnada bir rüzgar eser ve Roxane’nın başına doğru yapraklar uçuşur. Cyrano, bu manzara karşısında, “yapraklar!” diye inler! Çünkü yapraklar, aşkın ve ince duyguların vazgeçilmez sembolüdür, ölmek üzere olsa bile hiçbir aşık düşen bir yaprağı görmezden gelemez.

 

            Roxane, göğsünde sürekli bir mektup saklamaktadır. Bu mektup, Christian’ın (!) cephedeyken yazdığı hüzünlü bir veda mektubudur. Cyrano, o mektubu okumak ister. Hava kararmak üzeredir, Roxane mektubu Cyrano’ya uzatır. Cyrano, mektubu yüksek sesle ve heyecanla okumaya başlar.

 

            Roxane şaşkındır, “ama hava karardı, nasıl böyle okuyabiliyorsunuz” der demez gerçeği kavrar, ağlamaya başlar. “Demek o sizdiniz, hem de on dört yıldır bu gerçeği benden sakladınız.” Mektubu alır Cyrano’nun elinden, “bu göz yaşları da sizin!” Mektubun kimi yerlerinde de kurumuş kan lekeleri vardır, “Evet, ama kan onun kanı” diye yanıtlar Cyrano ve sevgilisinin kollarında son nefesini verir.

 

            Bu müthiş eser, geçen yüzyılın başlarında, Fransa’da, binlerce kez ve binlerce seyirci karşısında sahnelendi. Ve her seferinde, ölmekte olan Cyrano “yapraklar!” diye inler inlemez, bütün salon hüngür hüngür ağlamaya başladı. Artık tarihin son duygusal sahneleriydi yaşanan, çünkü insanlık yeni ve duygusuz bir çağa, tekeller çağına, girmek üzereydi ve Batı Dünyası, Cyrano’nun gözyaşlarının şahitliğinde romantik çağlara veda ediyordu.