Ezidiler Mezopotamya’nın kadim halkıdır.
Bu coğrafyanın yakıcı güneşi ilk onların gözüne doğar ve batarken onların gözünden uğurlanır!
Acıdır ki Ezidiler ne kadar barışçı iseler onlarla beraber yeryüzünün en vahşileri de bu coğrafyadadır.
Dünyanın gözü önünde kitlesel olarak katledildiler, kadınları köle pazarlarında satıldı, çocuk yaşlı demeden iğrenç tecavüzlere uğradılar.
Ve bunu seyreden insanlık en az katiller kadar suçludur ve o suç hala bir kara leke olarak sözüm ona modern dünyanın alnında durur!
Ve hala kayıp üç bin ezidi kadını var.
Neredeler, ne oldular, yerdeki karıncanın bile hangi deliğe girdiğini bilen istihbarat dünyasında bu üç bin kadının nerede olduğu bilinmiyor mu?
Biliniyor, hem de bal gibi biliniyor ama onlar için önemli olan; Ezidi kadınların akıbeti değil. Önemli olan bu kayıpların(!) ve katliamların sorumlusu katil başlarından birini götürüp Suriye devletinin başına koymak ve boynuna kravat taktırarak ağzındaki kanı sildirmek…
Onun başında bulunduğu ülkede kan bir şekilde durmuyor, durmaz da adamın işi o!
Ezidilerin yanı sıra Alevilere, Dürzülere yaptıkları ortada, diş biledikleri Kürtlere gücü yetse anında haritadan silerler; çünkü zihniyet buna odaklı!
Elinde kılıç, silah ve ağızlarında “Allah” adıyla her yeri bir kan tarlasına çeviren bu vahşiler, zihniyetleri ile yok edilmediği sürece o coğrafyanın bin yıllardır akan kanı asla durmayacaktır!
Evet; fiziki olarak demiyorum, zihniyet olarak diyorum.
Çünkü vahşeti doğuran zihniyettir, fiziki yanı işin akıldan kopmuş vahşi dürtüsüdür!
Birçok katliam gibi, Ezidi katliamı da sadece tarihe bir not olarak düşecek; “unutmadık, unutturmayacağız” gibi çok da karşılığı olmayan sözlerle sadece yılda bir kez aklımıza gelecek ya da o kadarı bile gelmeyecek…
Unutulacak ve zulmün zayiatı olarak kalacaklar…
Emperyalizmin kuklası ve oyun alanı haline gelen bir Ortadoğu…
Öyle bir maya atılmış ki buraya, bu mayadan sürekli diktatörler çıkıyor.
Zaman zaman bu halklar diktatörlere baş kaldırsa bu kez de karşılarına bir Firavun ordusu dikiyorlar…
Mezopotamya’nın bir diğer kadim halkı, kuşkusuz ki Kürtlerdir…
Ezidiler kadar barışçı olmalarına karşılık, onlar gibi sessiz kalmamışlar, bulundukları coğrafyada sürekli itiraz etmişlerdir.
Tarihsel süreç sonunda, Irak’ta, Suriye’de ve şimdide Türkiye’de “kendileri gibi” olma yolunda ciddi mesafe aldılar…
PKK’nın silah bırakarak kendisini feshetmesi, TBMM’de bu meselenin çözümü için devletin, iktidar ve muhalefet partilerinin katılımıyla komisyon kurulması tarihsel bir adımdır.
Şimdi sırada bu komisyon aracılığı ile Kürt meselesinin “eşit yurttaşlık temelinde demokratik adımlarla” çözümünü ortaya koymak vardır…
Bu bağlamda komisyon kararları sadece Türkiye’yi değil, Ortadoğu’yu da etkileyecektir…
Komisyonda ortaya konulacak demokratik irade ve adımlar, hiç kuşkusuz ki Ortadoğu’daki Arapları, Kürtleri, Dürzileri, Ezidileri, Nasturileri, Asurileri, Keldanileri, Sünnileri, Alevileri, Şiileri ve hatta Musevileri bile etkileyecek, gelecek yüzyıllara demokrasi ışığı tutacaktır…
Bu nedenle hiçbir siyasi hesap yapmaksızın, doğru adımların atılmasını sağlamak amacıyla komisyonun çalışması desteklenmeli, böylece tarihe katkı sağlanmalıdır…