Gerçekten öyle miyiz?
Ülkelerin bağışçılığa bakış açısını karşılaştırmalı olarak sunmayı amaçlayan ‘Dünya Bağışçılık Endeksi’nin 2013 yılı sonuçlarına göre Türkiye bağış yapma konusunda 135 ülke arasında 128’inci sırada...
Dünya Bağışçılık Endeksi, bireylerin bir sivil toplum kuruluşuna nakdi bağışta bulunması, gönüllü destek vermesi ve tanımadıkları bir kişiye yardımda bulunması gibi alanlarda ülkelerin bakış açısını ortaya koyan bir araştırma. İngiltere merkezli Charities Aid Foundation (CAF) tarafından toplam 135 ülke arasında yapılan sıralamada ABD endeksin başına yerleşerek en çok bağışta bulunan ülke olurken, biz 128’inci sırada yer bulabildik. Bu araştırmaya göre Türkiye, ‘bir yabancıya yardım etme’ konusunda 116, ‘maddi yardımda bulunma’ konusunda 102 ve ‘gönüllü zaman harcama’ konusunda ise 130’unca sırada.
Yani yardımsever olmakla övünen biz aslında hiç de yardımsever değilmişiz. Dünyanın yardıma en muhtaç ülkelerinden Somali’den bile daha az yardımsever çıkmamızın meali budur. Para bağışlamıyoruz (115’inci sıradayız), vaktimizi yardım işlerine ayırmıyoruz (138’inci sıradayız). Tanımadıklarımıza yardım etmemeyi nasıl açıklayacağız (120’nci sıradayız). Demek ki bencil bir milletiz. Ve acı da olsa bir gerçek; Sadece kendimizi düşünüyoruz.
Geçen yıl tam da bugünlerde ‘İyilik insanı yaşatır!’ başlığıyla toplumda bu anlamdaki yozlaşmayı yorumlamışım. Yukarıda bahsettiğim araştırmadan haberim yoktu ama yazdıklarım bu araştırmayı doğrular nitelikte. Bu yüzden bir kez daha paylaşmak istedim. Okuyun ve bir de Dünya Bağışçılık Endeksi’ sonuçlarıyla değerlendirin…
***
‘İyilik’ insanı yaşatır!
Daha aklımızın ermeye başladığı çocukluk günlerimizden itibaren ilk öğretilenlerdendir,
“Komşusu açken tok yatanlar bizden değildir” anlayışı…
İslamiyet’in toplumsal dayanışma felsefesini özetleyen bu hadisi şerif, İslamiyet’i sorgulamadan kabullenen yığınların dilinden düşmez. Ancak günümüz toplumunda sanki anlamını yitirmişe benziyor. Muharrem ayındayız mesela. Oruçların tutulduğu, aşurelerin yapılıp dağıtıldığı, ‘Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur’ hadisi şerifiyle vurgulanan bu mutena ayın faziletlerinden biri de hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel adetlerin yaşatılmasıdır. Oysa bakıyorsunuz toplumda ‘bananecilik’ almış başını yürümüş. Kedilerine, köpeklerine üşümesin diye kazak alıp giydiren, onları özel mamalarla besleyenler bakıyorsunuz sokakta karşılaştığı dilenciye bir lokma uzatmaktan imtina ediyor. Hatta bırakın bir lokma uzatmasını kedi-köpeğini kucağına alıyor ona değip kirlenmesin diye…
Hadi dilenciyi, bir istismar söz konusu diye bırakalım, çevresinde gerçekten ihtiyaç sahibi olduğunu bildiği insanlara da el uzatmıyorlar. Hayvanı, çevreyi, doğayı sevdiklerini haykırıyorlar her fırsatta ama insanı sevmiyorlar…
Medeniyetleri inşa eden, kendilerini tanımlamalarına imkan veren belli başlı kavramlar vardır ki bu temel kavramlardan birisi de ‘iyilik’tir. Kimi zaman hayır-hasenat, kimi zaman lütuf-alicenap gibi kavramlarla da ifade edilen iyilik insanı yaşatır. Bu kavramların eksik olduğu bir güç, varlık, zenginlik, yağsız, tuzsuz yemek gibidir. Lezzeti yoktur.
Nitekim varlığın, zenginliğin haz noktasıdır ‘iyilik’…
Eskiden bu toplum böyleydi. Biz çocukluğumuzda, gençliğimizde böyle gördük.
Önce en yakından, akrabadan başlamak kaydıyla, yakın komşu, arkadaş, dost ve çevre zincirinde yardımlaşma-dayanışma olurdu. Birine yardım etmenin o muhteşem hazzını hemen herkes gücü nispetinde yaşardı. Ya şimdi? Bizi biz yapan bu kavramların yerini, bencillik, bananecilik aldı. Bir tarafta yoksulluktan, çaresizlikten sefalet içinde çile çekenler,
diğer tarafta bir değil birkaç ömür yaşasa tüketemeyeceği servetine daha nice milyarları katma peşinde koşanlar…
Aslında herkes biliyor da unutuluyor nedense, kefenin cebi yok. Zengin ya da fakir o kaçınılmaz son geldiğinde bizimle birlikte toprağa girecek olan sadece iki metre bezden başka bir şey değil…