Akseki, Toros Dağlarının tam ortasında, nazlı bir gelin gibi süzülüp durur. Toroslar’ın yücesinden çok sert ve soğuk esen poyraz, Akseki üzerinde biraz dinlendikten sonra, yorgun ve durgun bir şekilde, usulca, Akdeniz’e ulaşır. Kışlar sert geçer bu dağlarda. İşte bu “sert” iklimin çocuğu olan Osman Yüksel, ilkokulu Akseki’de bitirir. Parlak bir çocuktur. Normal koşullarda ticareti seçmesi gerekmektedir, ama o ticareti değil, ilim tahsil yolunu seçer. Öğrenim için ikinci durak Antalya’dır ve ortaokulu Antalya’da yatılı okur. Ortaokuldan sonra sıra liseye gelmiştir. Liseyi, Ankara’da, Atatürk Lisesinde tamamlar.
Türkçülük-Turancılık dönemi
Osman Yüksel 1940 yılında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girdiği günlerde, bütün dünya II. Dünya Savaşı’nın ateşi içinde kavruluyordu ve kuşkusuz ülkemiz, İsmet Paşa’nın diplomatik marifetleri sayesinde savaşa girmemiş olsa da, bu ateşten payına düşeni alıyordu. Hitler’in güçlü görüldüğü 1940’ların ilk başlarında, “Türkçü” izlenimi veren bir Şükrü Saracoğlu Hükümeti vardır Ankara’da. Dolayısıyla, Nazizm ve dolayısıyla Almanya karşıtı solcu eğilimleri olan kimi aydınlar, bu konjüktürel koşullar gereği, sürekli taciz edilmekte ve bunaltılmaktadır. Ancak, 1944 yılının ilkbaharına geldiğimizde, hava dönmüş, Hitler’in savaşı kaybedeceği, büyük oranda anlaşılmaya başlanılmıştı. O halde, son yıllarda bir hayli şımartılmış bulunan “Türkçü-Turancı” fikirlerin ve kadroların, artık tasfiye edilmesi vakti gelmiş demekti. İşte Ankara’da 3 Mayıs 1944 yılında patlak veren ünlü “1944 Dil Tarih Olayı” bu ihtiyaçtan zuhur etmiş bulunmaktadır.
Sabahattin Ali’ye tokat!
Diyebilirim ki Türkiye, 1944 yılına, Nihal Atsız-Sabahattin Ali düellosunu konuşarak girdi. Nihal Atsız, ünlü öykücümüz Sabahattin Ali’ye bir dizi ağza alınması güç söz sarf etmiş ve S. Ali de, bu hakaretlere dayanamayıp, konuyu mahkemeye taşımıştı. İşte bu olayın bütün Türkiye’de günün konusu yapıldığı bir zamanda, Osman Yüksel, Sabahattin Ali’ye fakülte kampüsünde rastlar. Tarih 2 Mayıs 1944’tür. Yanına dek sokulur ve o kalabalığın ortasında, S. Ali’ye bir tokat atar! Ortalık birden karışır, hava elektriklenir. Olaylar birden bire, “anti-komünist” bir gösteriye dönüşür ve hızla kitleselleşir. Ve bu tokat, Osman Yüksel’in yaşamının en önemli anlarından birisi olur, hiç hesapta yokken, büyük bir üne kavuşur!
Ve olaylar başlıyor!
Gösteriler hızla yayılmakta ve giderek solcu, ilerici aydınları ve öğretim üyelerini hedef almaktadır. Nihayet hükümet olaya müdahale eder, başta Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Cabbar Şenel, Osman Yüksel gibi isimler olmak üzere bir grup Turancı aktivist, tutuklanarak cezaevine gönderilir. Yoğun bir sorgu süreci yürütülür. Hemşerimiz Osman Yüksel’in sorgusuna, dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan bizzat katılır. Tandoğan’ın meşhur; “ulan öküz Anadolulu, Türkçülük yapmak sana mı kaldı? Bu ülkede Türkçülük yapılacaksa da biz yaparız, komünizm gelecekse de biz getiririz!” sözü bu sorguda söylenmiştir.
Devamı yarın…