Geçtiğimiz iki hafta boyunca bu köşede bir anlık mesajlaşma uygulaması olan WhatsApp’ın diğer sosyal ağlardan farklı olarak mobil iletişimin olmazsa olmazı haline gelmeyi nasıl başardığını değerlendirmeye çalıştık. Bu başarıdan ötürü, bundan yaklaşık 11 yıl önce bugünleri öngörebilen Mark Zuckerberg’i takdir etmemiz gerekiyor. Çünkü, teknoloji tarihinde gerçekleşen en pahalı satın alma işlemlerinden birisini gerçekleştirerek 2014 yılı başında 19 milyar dolar karşılığında WhatsApp’ı Facebook bünyesine katmayı başarmıştı.
Zuckerberg’in Instagram’dan sonra ikinci başarılı ele geçirme operasyonu olan bu eylem önceleri ciddi eleştirilerle karşılaşmıştı. Bunun sebebi ise halihazırda kendi mesajlaşma uygulaması olan Messenger’a rakip durumdaki 500 milyon kullanıcıya sahip WhatsApp’a ödenmesi planlanan ücret oldukça yüksek olması sebebiyle riskli bir yatırım olduğu düşünülüyordu. Özellikle de Instagram’ı bir milyar dolar karşılığında satın alan şirketin WhatsApp alım sözleşmesinde uygulamada asla reklam alınmayacağı, kişisel verilerin korunacağı gibi koşulların bulunması, bu uygulamanın ticari olarak ölü bir yatırım olabileceğini düşündürüyordu.
Son 10 yıl boyunca bu konuları yazılarımızda detaylı olarak değerlendirdiğimiz için bu kısa özetten sonra neden yerli alternatifler de dahil olmak üzere diğer anlık mesajlaşma uygulamalarının yakın gelecekte WhatsApp’ı tahtından etmekte başarılı olamayacağı konusuna dönelim. Geçtiğimiz haftalarda Instagram’da yazılarımı paylaşırken aynı anda takipçilere kısa anketler oluşturarak bazı sorular sorarak bu konuda kısa bir kamuoyu yoklaması gerçekleştirmeye çalıştım. Gelen cevaplar tam da beklediğim gibi WhatsApp’a ne kadar bağımlı olduğumuzu göstermesi açısından önem taşıyor. İlk sorumuz kullanıcıların WhatsApp kullanıp kullanmadıkları üzerineydi. Yaklaşık 300 civarında katılımcının tümü WhatsApp kullandığını beyan etti.
Bundan yaklaşık üç buçuk yıl önce, WhatsApp’ı boykot ederek yerli ve yabancı alternatiflere yönelme eğilimi başlamıştı. Telegram ve Signal gibi yabancı alternatiflerin yanı sıra, ülkemizden de Bip uygulamasına bir miktar kullanıcının geçişi dahi söz konusu olmuştu. Her ne kadar kullanıcıların büyük bir kısmı WhatsApp’ı tamamen kapatmadan bu uygulamaları alternatif olarak cihazlarına yüklemiş olsalar da, o dönem Bip’in10 milyon yeni kullanıcıya kavuşması takdir edilecek bir gelişme olarak karşılanmıştı. O günlerde bu geçişlerin geçici olacağını, kavimler göçünün gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını ifade etmeye çalışmıştım.
Bu durumu merak ederek, ikinci anketimde takipçilerimin Bip uygulamasını kullanma durumlarını araştırdım. Katılımcıların sadece %14’ü bu uygulamayı kullanmakta olduğunu, %33’ü uygulama hakkında bilgi sahibi olmadığını, %53’ü ise daha önce kullandığını ancak şu anda kullanmadığını beyan etti. Katılımcıların çoğunluğunun kavimler göçünü düşünüp ardından WhatsApp’a geri dönmüş olması burada altı çizilmesi gereken durumu oluşturuyor aslında!
Son olarak takipçilerime neden WhatsApp’ı tercih ettiklerini sorduğumda ise aldığım cevaplar beklendiği gibi “yaygın kullanıcı kitlesi, kolay iletişim, alışkanlık, pratik olması, güvenilir olması, ücretsiz olması” anahtar kelimelerini içeriyordu.
Bu durumu en güzel ‘Ağ Etkisi’ kavramı açıklıyor. Özetle ağ etkisi, ağa katılan her kullanıcının o ağa değer katarak yeni kullanıcıların da ağa katılımını teşvik ettiğini gösteren bir kavramdır. Başlangıçta telefon rehberleri üzerinden kullanıcıları ağına dahil etmeyi başaran bu uygulama Zuckerberg’in dikkatini çekerek satın alınmış ve Facebook’un kendi ağ gücüne entegre edilerek teknolojik gelişimi sağlanmış, yeni özellikler ile güçlendirilen dinamik yapısı ile gerçekleştirilen başarılı pazarlama çabaları ve diğer ağlara entegrasyon becerileri sayesinde ciddi bir monopole dönüşerek günümüze kadar ulaşmıştır.