Elmalı ovasının pek eski zamandan beri meskûn ve mamur olduğu birçok kavimlerin buralarda yerleştiği ve buralardan gelip geçtiği muhakkaktır. Hâlâ mevcudiyetini muhafaza etmekte olan höyükler bunu teyit etmektedir. Elmalı ovasında görebildiğim höyükler şunlardır: Gilevgide, Samayükte, Sergis (Küçüksöğle) de kasaba önünde, Eymir’de, Yakaçiftliği’nde, Eskihisar’da, Tekke’de, Çataltepe’nin arkasında beyler höyüğü olmak üzere sekiz höyük.

Çataltepe önündeki höyük pek büyük olup zaman geçtikçe üstü düz bir hâle gelmiştir. Gilevgi ile Karaköy arasında ve ovanın ortasındaki höyük dahi oldukça büyüktür.

Medfen/Mezarlık olarak kullanılan bu höyükler, pek eski zamanlarda oranın meskûn bulunduğunu göstermektedir.

Daha sonraki zamana ait olup, Kaş Çiftliği karşısında ve Armutlu köyünde muntazam ve eski Lisyen sisteminde dağa oyulmuş üç mezara tesadüf edilmekte ise de hiçbirinde yazı mevcut değildir. Armutlu’nun yarım saat garbında ve ovanın 200 metre yükseğinde pek eski bir harabe vardır. Burada iki katlı ve duvarları harçsız iri, gayri muntazam taşlarla yapılmış bir kale varsa da pek harap bir haldedir. Duvarlarda bazı yerlerin sonradan Romalılar tarafından tamir edildiği görülmektedir. Bu havalide bir kazı ve araştırma yapılmadığı için eski kavimler hakkında şimdilik bir şey söylenemez. Bunlar hakkındaki mâlumatın ancak ileride yapılacak olan kazılarla meydan çıkacağı şüphesizdir.

Elmalı’nın Adı Hakkında:

Bazı ecnebi eserlerin rivayetine göre gûyâ burada ‘Alimalı’ adında bir şehir bulunmakta imiş. Fakat şimdiye kadar iş bu Alimalı kasabasına ait ne bir sekene ve ne de bir yazılı taşa tesadüf edilmemiş olduğuna bakılırsa bu rivayetin aslı olmadığı anlaşılır. Ahalisinin ‘İlmalı’ kelimesinden muharref olduğu rivayeti de ispat edilememektedir. Bu husus için Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde deniliyor ki:

‘Bu şehrin şimal canibinde zirve-i âlâya ser çekmiş bir püşte ‘tepe’ vardır. Onda hâlâ nümayan/görünen mağaralar vardır. Tekebeyoğulları asrında ol mağaranın birinden Elmalı sadâsı istimâ olunup/işitilip nice yıl bu hal üzre mürur edip/geçip bir ferd-i âferîde/yaratılan dahme/kabir ‘Türbe’ küşâlık edip/açıp bir kimse muvaffak olmaz. Hâlâ ki herkes mağara içindeki genci ‘hazineyi’ görürler.

‘Âl-i Germeyânoğulları’ndan Yakup Germeyan İshak Fakih nam hâcesi/hocası gelip mezkûr dahme/kabir dibinde bir erbain/kırk çıkarıp leyle-i Kadir’de dere altın ve gümüş ırmak misal taşra/dışaryıa akıp Tekebeyoğlu’na öşrün verip Almalı diye diye cümle Almalı halkın Tekebey iken Almalıbey olup bu şehre Elmalı demenin sebebi tesmiyesi/isimlendirilmesi odur.

Badehu İshak Fakih Anadolu şehirleri halkın bay/zengin edip bin deve yükü mal ile Kütahya’ya gelip Yakup Germeyan’a bu kadar hazine verip rızâen lillâh bir cami ve bir medrese ve hamam ve imaret bina eder. Hâlâ Kütahya çarşısı içre İshak Fakih dedikleri galat-ı meşhurdur. İshak Fakih Camii odur. Hâlâ Elmalı şehrinde ol mağara mâlumdur. (Evliya Çelebi Seyahatnamesi, cilt 9, sayfa 275)

Kütahya’da Germeyanoğlu Yakup Çelebi’nin ihya-gerdesi olan ‘Dış Medrese’nin duvarındaki otuz satırdan ibaret olan vakıfnamesinin on sekizinci satırı da iş bu İshak Fakih’i mütevelli tayin ettiğini yazar ki, vakıfnâme 816/1413 ile 825/1421 hicrî tarihler arasında yazılmıştır.

Bu bahis olunan Yakup ikinci Yakup’tur. 792/1390 yahut 793/1391 senesine kadar hükümdarlık etmiş ve ikinci defa olarak 805/1402’de cülûs ederek 832/1428’de vefat etmiştir.

İshak Fakih bin el-Hâc Halil, Kütahya’da 823/1420 tarihinde bir çeşme 837/1433 tarihinde bir cami yaptırmıştır. İshak Fakih, zamanının en büyük ulemasından idi. Daha evvel yani 783/1381 senesinde Camiüddüvel’e göre 778/1376’de Yakup Bey’in pederi tarafından, kerimesini Yıldırım Bâyezid’e nişanlamak için yazdığı nâme ile 783/1381’de Birinci Murad’a elçi olarak gönderilen bu İshak Fakih’tir. İshak Fakih, Kütahya’da ölmüş ve camisi içindeki türbeye gömülmüştür.

Elmalı’nın Tesis Tarihi Hakkında:

Bu konuda kati bir şey söylemek mümkün değilse de 893/1487 hicrî yılında telif edilmiş olan ‘Uyûnu’l-hakâyık’ nam eser, Elmalılı bir zatın eseridir. Bundan anlaşılıyor ki, kasaba bu 893/1487 yılından da hayli eski bir zamanda kurulmuştur.

1078/1667 tarihinde, yani bundan 277 (358) evvel buradan geçmiş olan meşhur seyyah Evliya Çelebi, Elmalı’yı şöyle tavsif etmektedir:

‘Elmalı sahrasının şark canibinden Elmalı nehri tulû edip/doğup geçit vermez. Saikasından/gürültüsünden adamı dehşet alır. Bir mağara kapısından çıkıp Elmalı şehri altından cereyan edip Gönye Gölü’ne karışıp gaip olur. (Gönye Gölü’nün şimdiki adı Kara Göl’dür.)

Bu nehrin kayalardan çıktığı mahalde dağ eteklerinde sahibu’l-hayrat Ömer Paşa kâmil bir saat tûl-i sedd-i İskender misal bir duvar üzerine kaldırım edip ve nice yerler cisirdir (köprüdür). Bu köprüden geçip rubu’ saatte Almalı’ya bağ ve bahçeleri içinden güzer edip vardık. Bu şehir Anadolu eyaletinde Teke Paşa’nın tahtıdır. Ve paşanın taraf-ı Pâdişâhîden hass-ı hümayunu 328.000. Hîn-i seferde Paşası hâssına göre kanun üzere 400 adam ile sefer eder. Alay beyisi ve çerisi başısı vardır. (Alay beyisi sülâlesi hâlâ Elmalı’da mevcut olup Hacıbeyler ismini taşımaktadırlar.) ve 8 zeamet vardır ve 392 tımarı vardır. Kanun üzere 5.000 akçede bir cebellûsi sefer eder.

‘‘Bu şehrin şeyhülislamı ve nâkıbüleşrafı olup ve kethüda yeri ve yeniçeri serdarı ve âyan eşrafı vardır. (Yeniçeri serdarı sülalesi Elmalı’da hâlâ mevcuttur. Murat Paşa köselesinin sülalesidir.) ve 150 akçe şerif kadılıktır. Senevî 3.000 kuruş hasıl olur. Ber-vechi adalet sancak paşasına senevî 55 kese hasıl olur, gayet mahsullü vilayetidir.

Bu Elmalı şehrinde kale yoktur. Şehir Elmalı Cibali/dağ dameninde/eteğinde, cihangir yokuş misal evleri biri biri üzere dereli ve tepeli yerde vâki olmuş bir bağ-ı meram – misal şehr-i kadimdir. Cümle 32 mahalle ve 8.888 tahta örtülü evlerdir (1927 genel nüfus sayımına göre Elmalı kasabasının nüfusu 4.150 ve 1935 sayımına göre 4.552’dir.) ve cümle mihraptır.

Evvelen cümleden mükellef ve müzeyyen ve ibret-nüma ruşenkâri musannâ camii murassa (Ketenci Ömer Paşa Camii) çarşıyı Pazar içinde vâki olmak ile cemaat-i kesireye malik bir cami-i ruhefzadır. Ve enderunu birunu (içi ve dışı) serâpa nakşı bukalemun müzehheptir. Kim Behzat kalemi çekmede acizdir (Behzat, meşhur eski bir ressamdır.) Ve kubbe-i nilgûnu (mavi) bir müdevver kubbedir kim misli meğer kabbe-i şarh (dünya) ola ve bu kubbenin etrafında 8 hurde kubbeler vardır. Hemen misli İslambol’da Eyyup Sultan’da Zal Paşa resmindedir. Tûlen ve arzan 80’ner ayaktır. Ve bir sürahi mimarisi var kim evce ser çekmiş bir mevzun minare-i musannadır. Ve kıble kapısı üzerinde mestur olan tarih budur:

Din-i İslâm’a şeref verdi Ömer Paşa bugün

Nitekim Fârûk-i Âzam’la zeyn oldu bu din

Şâd olup itmâmının Yahya dedi târihini

Cami-i bünyâdı Beytullah hâdî rükn-i dîn / Sene 1016

Ve taşra sofaların yemin ve yesarında olan revzenleri (pencereleri) üzere kâşi için lacivert ile (Kâşi, İran’ın kâşan şehrinde yapılan bir nevi sırlı ve renkli çini) celî hattı ile bu ebyatlar tahrir olunmuştur:

Tavkı tâkat bağlayıp ifriti nefsin boynuna

Âsaf-ı hakla riayet kıl Süleymanlık budur

Ve bir harem-i ferahfezası var kim gûn a gûn şecere-i müntehalar ile tezyin olunmuştur. Zıll-ı himayesindeki yeşil kadife var, çemenzârında cemaat rahat olup Hakk’a ibadet ederler. Ve bu haremin canib-i erbaası medrese hücreleridir ve bir kubbe-i âlî dershane ve dâr-ı kurrâı vardır. Cümler hücreler önü sütunlar üzere tâklardır ve camiin taşra sofası dahi amut müntehalar üzere kubbe-i âlilerdir ve hareminin ortasında bir şadrevan var adam gövdesi misali kubbeye pertev eder ve dahi lâtifin canib-i erbaasından uyunlar selsebil-âsâ revan olmadadır ve bu hayrat-ı hasnanın cemisi nilgûn kurşunlu örtülü binalardır.

Elhasıl Anadolu eyaletinde Tire ve Manisa ve Amasya’dan gayri yerde böyle binâ-yı musanna yoktur. Bu camiden sonra cemaat-i kesireye malik eski cami bina-yı kadîm olmakla bir ruhaniyet var kim adam iki rekat namaz kılıp dua etse dünyevi ve uhrevi cemi-i hayr u muradâtı bi-emrillah hasıl olur. Zira kibar-ı evliyaullaha nazargâhtır ki meşhuru âfaktır ve Şeyh Yusuf Efendi Camii ve Ümmü Sinan Efendi Camii anındır ve bu camii onun kadınındır (bu son camiye kütük camisi derler). Bu camilerden maada 32 mihrap mescitlerdir ve yedi mekteb-i sıbyan vardır. Evkafından her sene cümle tıfl-ı ebcedhanlar sürre ve atiyye ve birer kat esvab sadaka ihsan olunur. Bu yedi mektepten maada vakfı olmayan 70 mekteb-i sıbyan vardır. Zira bunda Kur’ân-ı Azîm’e olan rağbet meğer Kastamonu’da olan gayri diyarda yoktur. Anınçün Cenâb-ı Bârî bu şehir halkın anka edip ganimet ihsan etmiştir ve bir imaret vardır ve beş hamamı var tabakhanede Tahtalı Hamam mahkemenin önündedir. Eski Hamam ve Şehpaşa önünde Çavuş Hamamı ve Demirciler önünde Bey Hamam’ı âb u havası latiftir. Kark Mahallesi’nde Karkalı Hamam ve cümle 300 dükkandır ve şehir içinde cereyan üzere cümle 70 değirmendir ve 3 hamamı vardır. Gerçi bezestanı yoktur. Amma bu hanlarda camii zî-kıymet eşya mevcuttur ve bu şehrin der u duvarı cümle duvarların zeyli taştır ve bâlâsı kerpiç duvardır. Ve cümle sokakları iniş ve yokuş taş kaldırımdır ve kıble cenibi serâpâ bağ ve bahçelerdir ve bundan gayri her evde bahçeler mukarrerdir. Gûn a gûn engür (üzüm) ve çınar ve kavak ve kara ağaçlara sarılmış üzümleri olur kim mine’l-acâyiptir. Ve her evde birer âb-ı hayat mâi tâhir zahirdir. Ve bu şehir dâmeni gûhta (dağ eteğinde) vâkidir. Amma şimal canibi küşâde olmakla âb u havası letafetinden mahbub ve mahbubesi memduhtur. Ve cümle halkı garip dostlarıdır. Ekseriya teke külâhı üzere sarık sararlar ve daima misafir ararlar. Ve çuha ferace ve neftî ve mavi boğası kaftan giyerler ve mekûlât ve meşrubatının memduhatından 40 gûna elması ve 7 elvan üzümü ve beyaz has ekmeği meşhurdur ve beyaz bezi Denizli boğasına tercih olunur ve bu Elmalı şehrinin cümle sularından âb u zülâli bunlardır: Ala Mescit Mahallesi’nde Karapınar ve Ulupınar başı ve Hacı Ahmet Pınarı bu cümle 60 pınar bir yere cem olup nehri azim Elmalı’ya mahlût olup Gönye Gölü’nde gaip olur.’’

Evliya Çelebi, vilayetimize Muğla tarikiyle girmiş ve Finike’yi de gördükten sonra Adrasan yolu ile Elmalı’ya gelmiş ve Korkuteli üzerinden Yenice Kahvesi yanında hâlâ mevcut olan çeşmenin üstündeki yazıyı yazarak Manavgat ve Alanya’yı ziyaret ettikten sonra Anamur’a gitmiştir.

Vilayetimiz hakkında verdiği değerli mâlumat, diğer bir iki makalemizin mevzuunu teşkil edecektir. (Süleyman Fikri Erten, TürkAkdeniz, sayı 5, 1 Teşrin 1937, sayfa 11-15)