Sayın Başbakan’ım..
Sizi siyasi kimliğinizden çok daha evvel tarihçi, yazar ve akademisyen kimliği ile tanıyan ve hayranlıkla takip eden sevenlerinizden biriyim. Özellikle kitaplarınızı hıfzetmiş bir okurunuz olarak, tarihi ve dış politikayı ne kadar doğru okuduğunuza şehadet ettim. Hamdolsun Rabbime ki; ülke yönetimine sizin gibi gerçek bir vatanperver, bir alim ve siyaset uzmanını nasip etti.
Lakin, bugünkü noktaya gelinceye kadar geçen sürece dönüp baktığımız da, çok da müsterih olduğumuzu söyleyemem. Zira sizin ve sayın Cumhurbaşkanımızın ilkelerine ve hassasiyetlerine aykırı bir çok argumana şahit olduk Ak Parti’de. Sizi yakinen tanıyan hemen herkes aynı sükut-u hayali yaşadı. “Bu, Sayın Davutoğlu’nun işi değildir.. Bu işte başka bir iş var!” türünden düşünceler, sevenlerinizin ağzından dökülmeye başladı. Daha Ak Parti kurulmadan çok önce sizi tanıyan, size inanan sevenleriniz ve talebeleriniz, bugün de sizi seviyor ve size inanmaya devam ediyor.
Ancak, gerek kurmaylarınız düzeyinde, gerek teşkilatlar düzeyinde gözle görülen handikaplar var. Bu reddedilemeyecek derecede bariz bir hakikat olarak karşımızda duruyor. Bizim çıplak gözle gördüğümüzü, sizin görmemeniz, müşahade etmemeniz elbette mümkün değildir.
Talebeniz olma şerefine bile nail olamamış biri olarak, sizi uyarma hadsizliğine haiz biri değilim. Lakin, sizi seven bir kardeşiniz, bir vatandaşınız olarak düşüncelerimi paylaşmak isterim. 20 Haziran 2015 tarihli köşe yazımı, bu minvalde dikkatinize sunmak istiyorum. Sürç-ü lisan için affınıza sığınıyor, saygılarımı sunuyorum..
Ak Parti, ÖZAL sonrası ANAP gibi olur mu? (20 Haziran 2015)
Merhum Turgut ÖZAL siyasi kariyerinin zirvesindeyken, Cumhurbaşkanı oldu. Bunu fırsat bilen fitne fücur ordusu mikser gibi daldı ANAP’ın içine. Mesut Yılmaz’ı allayıp pullayıp ANAP’a genel başkan yaptılar. Sonrasında bol bol adam devşirdiler. Ekonomiyi felce uğratıp, ülkeye kan kusturdular. ANAP’ı artık merhum Özal bile tanıyamıyordu.
Özal’dan sonraki ilk seçimde dönemin kudretli partisi ANAP, büyük kan kaybına uğradı. Sonrasında, koalisyon hükümetlerinin küçük ortağı olmaktan öteye gidemedi. 28 Şubat’ın ve 2001 krizinin siyasi aktörleri olarak siyaset tarihinin kirli sayfalarında yerini aldı. Daha sonra baraj altında kalarak kayboldu gitti.
Dönemin en güçlü ve en kudretli partisi olan ANAP’ın 3 yıl içinde tükenip gideceğine, muhalefet partileri bile ihtimal vermezdi. Zira merhum Turgut ÖZAL dışında, o dönem hiçbir siyasi aktör halkın iradesine saygı duymuyordu. Türkiye halkının ferasetinin ve sandıktaki gücünün farkında değillerdi. Halkı istediği gibi yönlendirebileceklerini, halkın her şeyin farkında olmadığını sanıyorlardı.
Şimdi, olmaz olmaz demeyin sevgili Ak Partililer. 7 Haziran seçiminde halk ilk uyarısını yaptı. Bu şüphe götürmez gerçeği kimse inkar edemez. Eğer bu davanın kurucusu ve lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dava arkadaşları (başta Ahmet Davutoğlu) ellerine neşteri almazlarsa, büyük krize hazır olun derim. Özellikle büyük bir şımarıklık ve kibirle hareket eden bazı teşkilat mensuplarının ve paralelci kriptoların tespit edilip temizlenmesi lazım.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bu davaya gönül veren, baş koyan insanlar, ülkemizin büyümesi için ne emekler sarfettiler.. Ne bedeller ödediler.. Uykuya hasret, aileye hasret, tatile hasret oradan oraya koşturdular. Uzan pisliğini temizleyip attılar halkın sırtından. Faizleri indirdiler, dövizi frenlediler, Türk parasına ‘değer’ verdiler.
Yeni okullar, modern hastaneler, duble yollar, tüneller ve hava alanları yaptılar. Bunları yaparken Yargı darbeleri, medya darbeleri ve askeri darbe girişimlerini savuşturup ayakta durmaya çalıştılar. Bir gün dahi rahat yüzü görmediler. PKK terörü ile her safhada mücadele ettiler. Hatta paralel yapı ile PKK ortaklığının eseri olan Roboski tuzağına bile düştüler. Ama pes etmediler. Her şeye rağmen “Çözüm Süreci” dediler. Eski Türkiye’nin, potansiyel terörist ilan ettiği Doğu ve Güneydoğu halkını kucakladılar. Olağanüstü Hal uygulamasını kaldırdılar. Geçmiş dönemin ırkçı politikalarını ve bürokrasiyi bir bir ortadan kaldırmaya başladılar. ‘Eşit Vatandaşlık’ ilkesini en üst perdeden dillendirip, siyasette temsil hakkının yolunu açtılar.
Bölge halkı da bunlara kayıtsız kalmayıp, her türlü tehdit ve baskılara rağmen Ak Parti’nin yanında yer aldı. 7 Haziran seçimlerine kadar olan bütün seçimlerde oyunu Ak Parti’den yana kullandı. Özellikle Tayyip Erdoğan’a büyük bir muhabbet ve sevgiyle bağlandılar. Her şey çok iyi gidiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil herkes, Ak Parti’nin 7 Haziranda da tulum çıkaracağına inanıyordu.
Aday listeleri açıklandığı andan itibaren deyim yerindeyse büyü bozuldu. O ana kadar Ak Parti’nin hiçbir icraatını sorgulamadan biat eden, teslimiyetle hizmet eden Doğu ve Güneydoğu halkı –amiyane tabirle Kürtler- homurdanmaya başladılar. Diyarbakır’da Abdurrahman Kurt gibi, Cuma İçten gibi önemli isimlerin liste kıyımına uğraması.. Savcı Sayan gibi gemileri yakıp, hem Doğan medyasına hem paralel örgüte tek başına savaşan bir fenomenin seçilemeyecek bir sıraya atılması..
Bursa, Antalya gibi 500 binin üzerinde Doğulu nüfusun yaşadığı yerlerde, listeye tek bir Doğu kökenli aday konulmaması.. Üstüne bir de bazı teşkilat mensuplarının kibirli ve şımarık tavırları da eklenince, sesler iyice yükselmeye başladı. Halen komünizm sevdasıyla yanan çakma Ak Partili ve ırkçı ‘dazlak’ların yönetimde olmasını da kabullenemeyenler, sandıkta uyarılarını yaptılar.
Hülasa; Ak Parti bu cerahatı temizlemeden seçime giderse yeni bir oy kaybı yaşaması kaçınılmazdır. Kimse hayal kurmasın ve kendini avutmasın; bu haliyle seçime gidip tek başına iktidar olunmaz. Yok “millet pişman olmuş da, yarın seçim olsa Ak Parti yüzde 50 oy alırmış da..” geçin bu şehir efsanelerini efendim..
Ak Parti vakit kaybetmeden hızla teşkilatları ve aday listelerini gözden geçirmelidir. Genel merkezdeki sorumsuz sorumlular başta olmak üzere, teşkilatlarda ki kriptoları ve embesilleri acilen tespit edip kökünü kurutmalıdır. Ak Parti’yi, ‘Mesut Yılmaz’ın ANAP’ına’ çevirmelerine izin verilmemelidir.
O zaman, ağız tadıyla seçime gidebiliriz..