Gazeteciliğe başladığım 1980’li yılların başında ülke genelinde toplam 27 üniversite mevcuttu. Günümüzde ise bildiğim kadarıyla 200’e yakın üniversitemiz var…
Öğrenci sayısı ise milyonlarla ifade ediliyor.
Peki bunu iyiye mi, yoksa kötüye mi yorumlamak lazım. Geriye dönüp bakacak olursak, Cumhuriyetin ilk yıllarında, üniversite mezunu parmakla gösteriliyordu. Zaten İstanbul’un dışında üniversite de yoktu. Öğretmen olmak için neredeyse, okuma yazma biliyor olmak yeterliydi. İlkokulu bitirmiş olmanın, hele hele ortaokul, lise mezunluğunun önemli bir ayrıcalık olduğu dönemleri benim yaş grubum bile çok net hatırlıyordur. Bugün ise neredeyse yarım milyondan fazla atama bekleyen öğretmenlerimiz ve göreve hazır milyonlarca işsiz üniversite mezunumuz var...
Üniversite sayısının artması elbette çok önemli ama bundan daha önemli olan o üniversitelerden mezun olan gençlerin aldıkları eğitime uygun ‘iş sahibi’ olmaları. İşte günümüzdeki en büyük eksiklik de bu. Bir işgücü planlaması yok. Dolayısıyla üniversitelerden alınan diplomalar çoğunlukla bir duvar süsü olmaktan öteye gidemiyor.
İki üniversite öğrencisi çocuğu olan bir baba olarak ben de binlerce veli gibi geleceğe kaygı ile bakıyorum. Dişimizden, tırnağımızdan artırarak, binbir güçlükle okuttuğumuz çocukların hali hazırdaki işsiz üniversiteliler ordusuna katılacak olması endişesi taşıyorum. Bakın çevrenize göreceksiniz; Pazarcılık yapan ziraat fakültesi mezunları, tezgahtarlık yapan mühendisler, günübirlik işlerde ‘günü kurtarmaya’ çalışan daha nice fakülte mezunları…
Ve ‘Ne olursa yaparım’ noktasına gelmiş olmasına rağmen hala iş bulamamış binlerce, onbinlerce mezun…
Dolayısıyla ‘ülkemizde ne kadar çok üniversitemiz var’ diye sevinemiyorum…
Kaldı ki, mesele sadece mezunların iş bulamaması ile de sınırlı değil. Örneğin birbiri ardına açılan üniversitelerin eğitime, bulundukları kente veya ülke kalkınmasına ne oranda katkıları var tartışılır. Bulundukları kentlerde öğrenci varlığı bakımından ticari hareketlilik dışında
demokrasiye, hukuka, entelektüel kültüre ya da evrensel bilime hangi katkıları sunuyorlar?
Avrupa’da son 50 yılda neredeyse tek üniversite açılmazken, bizde hemen her yıl 10-15 üniversite açılması mantıklı mı?
Üniversite ve öğrenci sayısını artırmak ‘Büyük Türkiye’ için elbette önemli ancak istihdam planlaması yapmadan atılmış olan bu adımın getirdiği nokta önümüzde; Üniversiteli işsizler ordusu…
Öyleyse yapılması gereken en öncelikli şey, ciddi bir istihdam planlaması olmalı. Piyasanın ihtiyacına göre öğrenci yetiştirilmeli. Üniversitelerde her fakülte, her bölüm bu planlama dahilinde öğrenci almalı ve mezun etmeli. Siyaset üzerine düşeni yaparak üniversite ve öğrenci sayısını artırdı tamam ama YÖK de bu üniversitelerdeki kaliteyi üst seviyelere çıkarmalı. Üniversiteleri demokrasiye, hukuka, entelektüel kültüre ve evrensel bilime katkı sağlayan kurumlar haline getirmeli.