Nasreddin Hocamızın eşeğini çalmışlar. Hocanın komşuları toplanmış başına habire tenkit etmişler: “Eşeği niye sıkı bağlamadın? Ahırın kapısını niye kilitlemedin? Ölü gibi yatıyorsun, gürültüye niye uyanmadın?”

Hoca cevap vermiş: “Yahu komşular, eşeği çalan hırsızın hiç mi suçu yok?!”

Geçtiğimiz günlerde Antalya’nın genç ve dinamik gazetesi GAZETE BİR, özel bir haberle çıktı okuyucularının karşısına. Antalya standartlarının üstünde bir araştırmacı gazetecilik örneği sergilediler. Kaleiçi’nde alenen yapılan ahlaksızlığın, fuhuşun kamera kayıtlarını yayınladılar. Lakin konu “Fuhuş ve ahlaksızlık” üzerine olunca, takdir yerine tenkide maruz kaldılar. Üstelik destek bekledikleri kendi meslektaşları(!) tarafından eleştire yağmuruna tutuldular.

Cumhuriyet ve Hürriyet gazetesinin klişe manşeti olan “Genç subaylar rahatsız!” tadında bir “Genç kalemler rahatsız!” fotoğrafı sergilendi Antalya medyasında! GAZETE BİR’in toplumun genelini rahatsız eden Kaleiçi’ndeki fuhuş rezaletini gözler önüne sermesini, özgürlüğe vurulan bir darbe olarak algılamış genç kalemler. Kişinin yanındaki hatunla Kaleiçin’de el ele dolaşıp, arada bir öpmesini özgürlük olarak yorumlamışlar.

Buraya kadar fena değil, GAZETE BİR’in yayınladığı resimleri görmeyenler sadece tepkilere baksalar ve özellikle sevgili İdris Özyol’un konuyla ilgili yorumlarını okusalar.. Eyvah! Alimallah, taşlarla sopalarla GAZETE BİR’e yürürler!

Antalya medyasında yazılarını beğenerek okuduğum ve gıyabında saygı duyduğum İdris Özyol’un, konuyla alakalı yazısını okuyunca, açıkçası sükut-u hayale uğradım. Zira, Nasrettin Hoca örneğinde olduğu gibi, hırsız hariç hemen herkesi suçluyordu üstadımız. Gazete Bir’i, resimleri mozaiklemeden verdiği için suçluyor ama o görüntülerin pornografik olduğunu da itiraf ediyordu. Yani, masum bir öpüşme(!) sahnesi olmadığını, “Gazeteyi ilk elime aldığımda, son derece pornografik buldum!” cümlesiyle teyid etmiş oluyordu. Sonra, ev sahiplerini suçluyordu usta kalemimiz:

“Haberde bu görüntülerin bir vatandaşın kapısına yerleştirdiği güvenlik kamerasından alındığı söyleniyor. Yani görüntülerin edinilme biçiminde bir sıkıntı var. Evinin güvenliğini sağlamak için kapıya kamera yerleştiren bir vatandaş sokağı dikizlemiş. Öpüşen, sevişen, içen, keyif yapan gençleri her gün izlemiş kamerasıyla. Sonra da bu görüntüleri servis etmiş. Öncelikle tartışılması gereken nokta burası. Şimdi ise şahıslar, ev sahipleri, kerameti kendinden menkul tipler sokakları tarassut altına almış durumda. Tenha bir sokakta yürürken sevgilinizi öperseniz anında birinin ekranına düşüyorsunuz. Kim bilir nasıl bir duyguyla, ruh haliyle, yüz ifadesiyle izliyor sizi. Daha doğrusu dikizliyor. Evinde röntgene yatıyor. Kaleiçi sokaklarını yaşanmaz, dolaşılmaz, öpüşülmez hale getiriyor. Bu bir suç.”

Gördüğünüz gibi, hırsızın hiç suçu yok! Resimleri görmeyenler lütfen GAZETE BİR’in web sayfasından baksın, herif sevgilisini mi öpüyor yoksa?! Bir kere o fotoğraflarda da gördüğünüz/göreceğiniz üzre; öpme filan değil, tek kelimeyle fuhuş! Fotoğrafın birinde herif sizin evinizin, pencerenizin tam önüne oturmuş, bayanın kafasını eliyle kasıklarına bastırmış! Diğer fotoğrafta evinizin kapısının tam önünde (hatta basamaklarda çiçek saksıları da görünüyor) kadın çantasını yere atmış, herifle sarmaşdolaş birbirlerine girmişler!

Şimdi siz veya çocuğunuz, kızınız, eşiniz kapıyı açtığında, pencereyi açtığında bu nahoş manzara ile karşılaşıyor. Hemen kapınızın önü, pencerenizin önü! Bu kimin özgürlüğüdür? Bu nasıl bir özgürlüktür! O evlerde yaşayan ahlaklı insanların özgürlüğü ve hukuku ne olacak peki? Evinin kapısının ve penceresinin önünü kaydeden güvenlik kamerası yerleştirmek, nasıl röntgene yatmak oluyor? Evinin önünde kameranın kadrajına girdiğini bile bile fuhuş yapan ahlaksızların, dikizlendiğini nasıl söylersiniz? “Öpüşen, sevişen, içen, keyif yapan gençleri her gün izlemiş kamerasıyla” lafı, nasıl bir anlayıştır ya?

Ne oluyor bize üstad? Yani edepli ve saygılı olmak sadece dindarlara mı farz? İnsan olmanın gereği değil midir, ahlaklı olmak?

İlmin kapısı Hz. Ali efendimiz, her insanın hayati ihtiyacı olan rızıktan daha önemli saymış edebi: “Edebin ne kadar önemli olduğunu bilseydiniz, Allah’tan rızık yerine EDEP isterdiniz!”

İlle de EDEP.. İlle de EDEP!.