Kültür, akıl ve şuur sahibi insanın çeşitli çevresel etkenlerle aklını ve onun üretken cevheri olan fikirle ürettiği davranış şekilleridir.

Kültür bir yönü itibariyle çok dinamik, bir başka yönüyle de çok statiktir. Yani, insan kendi ürettiği ve uyguladığı bazı davranış ve kabulleri çok kolay terk etmez.

Bu durumu sağlayan etken fıtrattaki yani yaratılıştaki özelliktir. Yani yaratan ve terbiye eden rabbimiz insanoğluna böyle bir özellik ve güç vermiş.

İşte insanoğlunun hayat serüveninin önemli bir bölümünde kültür dediğimiz çok ayaklı, etkili ve üretken özellikli bir sistem vardır.

Buna ek olarak da kuralları yaratıcı tarafından konulmuş bir yaşam sitili olan din vardır.
Yani insan dini değerleri ile kültürel değerlerinin oluşumundan ortaya çıkan bir hayatı yaşayan canlıdır.

Kültürel davranışlar ve kabuller her zaman çok iyi ve faydalı olarak düşünülemez. Çünkü insanın kendisi mükemmel bir canlı değildir. İnsan, tekâmül yolcusudur ve noksan olmasının yanında hata yapmasıyla da ünlüdür.

O yüzden kültürün bir denetime ihtiyacı vardır. Aslında insanın kendisine, çevresine ve tabiata zarar veren halleri hiçbir şekilde onaylanamaz. Kültürel teamül diyerek de uygulamaya zemin teşkil edemez ve etmemeli. Böyle bir kültür bir şekilde dolaşımdan kaldırılmalı.

Kültürü iki güç terbiye edebilir;

-Din,

-Eğitim.

Dinin kuralları yaratıcı tarafından konulduğu için o dine inanan kişi dine karşı gelen bir kültür birimini sahiplenemez. Derhal bir şekilde onu hayatından çıkarır. Kolay mıdır? Kesinlikle zorlukları vardır ama insan bunu yapmakla mükelleftir.

Eğitim ise insan aklının ve şuurunun ürettiği bir yenilenme, tazelenme, gelişme, hayatı kolay yaşama çabalarının bir ürünüdür. Bu güç de kültürü terbiye edebilecek kabiliyete sahiptir.

İnsan kendisini bu iki gücün eğitimine terk etmezse ya ilkel bir canlı olarak kalır ya da insanlık ailesinin içerisinde kötü yönleri ön plana çıkan bir zalim olarak tanınır. İkisi de insan gibi bir varlık için kısacık dünya hayatında bir züldür, düşüklüktür.

Dünya tek tip bir mekan olmadığı için kültürel çeşitlilik insanı bile hayrete düşürecek cinstendir. Bu çeşitliliğe etki eden en büyük iki doğal etken coğrafya ve iklim şartlarıdır.

İnsanın beslenme şekilleri, giyim kuşamları, barınakları, dilleri, kullandıkları eşyaları gibi neredeyse hayatının büyük bölümünü bu iki gerçek belirler ve etki eder. Amazonlar, kutup bölgeleri, çöller, kurak coğrafyalar, tropikal alanlar ve dünyanın bütün farklı bölgeleri kendine has özelliklerle insana mecburiyetler sunar.

İşte insan bu şartlarda oluşturduğu kültürle birlikte ilahi olan dini hayatını birleştirir ve kendine has bir hayat şekli çıkarır ortaya.

Hiçbir şartta bir bölgenin kültürel hayat şekli bir başka bölgeye hangi gerekçe ve şartla olursa olsun dayatılamaz. Hiçbir kültürel değer kutsallaştırılamaz. İlahi bir emirmiş gibi telakki edilemez. Bu Allah karşısında haddi aşmaktan başka bir şey değildir.

Bunu engellemenin yolu insanın dinini doğru bilmesidir. İslam’ı ana kaynaklarından aklıyla öğrenip bilinçlenmelidir ki her konuşanın ağdalı sözlerine itibar etmemelidir. Dinin ana kurallarını kültür için ihlal etmemelidir. Kültürünü dinin kuralları ile terbiyeden geçirmede tembellik de yapmamalıdır.

Başkalarının kültürünü dinselleştiren cahillerin bağnazlıklarına da pirim vermemelidir. Böylelikle insanoğlu dini hayatını öz kültürüyle uyumlu bir şekilde yaşayarak mutlu ve huzurlu bir hayat sürebilir. Böylece cehaletinden dolayı birilerini farklı sebeplerle de olsa taklit ederek hayatını geçirmemiş olur.

Aydınlık yarınlar sizlerin olsun.