İnsan bir eve doğar bildiğiniz gibi. Anne ve Babasını da seçemez. Hatta aile efradının hiç birisini seçemez. Doğduğu coğrafyayı da seçemez. İletişimde kullandığı dili de seçemez. Gözünün rengini, sesinin tonunu, bazı genetik alışkanlıklarını da seçemez. Bu listeye daha başka ayrıntıları da ekleyebiliriz.

Onda var olan doğal melekeler öyle ince ayrıntılara sahip ki kullanmaya başlayabildiğinde hayatın başka yüzlerini görmeye başlar.

İnsan aynayı icat ettiği günden beri sadece fiziğine bakar. Onu daha derli toplu hale getirmeye gayret eder. Örtünür. Tıraş olur.

İnsanın diğer bir tarafı da ruhi, manevi, psikolojik ya da başka kelimelerle de ifade edilen değerleridir. Değer diyorum çünkü insanı kıymetli yapan asli değerleri bu başlık altında toplamak gerekir.

En önemli melekemizin akıl akıl olduğunu var sayarak onun hakkında biraz bilgi aktarayım.

Kur’an terminolojisinde akıl “bilgi edinmeye yarayan bir güç” ve “bu güç ile elde edilen bilgi” şeklinde tarif edilmiştir (bk. Râgıb el-İsfahânî, “ʿaḳl” md.). Dinen mükellef olmaya esas teşkil eden akıl birinci anlamdaki akıldır. Kur’ân-ı Kerîm “ancak bilenlerin akledebileceğini” söyler (Ankebût 29/43). Bu gücü ve bu bilgiyi iyi kullanmadıkları için kâfirleri, “... Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden akledemezler” (Bakara 2/171) diyerek yermiş, “O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir” (Yûnus 10/100) âyetiyle bütün insanlığı uyarmış ve akıllarını kullananların cehennem azabından kurtulacakları (Mülk 67/10) belirtilmiştir. Kur’an’ın birçok âyetinde, akıl sayesinde kazanılan bilginin gene bu gücün kontrolünde kullanılması gerektiği, bunu yapmayanların sorumlu tutulacağı sık sık ifade edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, eşyadaki nizamı anlama gücüne sahip olan akla, aynı zamanda ilâhî hakikatleri sezme, anlama ve onların üzerinde düşünüp yorum yapma görev ve yetkisi de verilmiştir. Nitekim, “Allah âyetlerini akledesiniz diye açıklamaktadır” (Bakara 2/242) âyetiyle aklın bu fonksiyonuna işaret edilmiştir. Daha geniş bilgi için bkz.( https://islamansiklopedisi.org.tr/akil#1 )

Mesela, aklını kullanan insanın kendi zihinsel kapasitesi çerçevesinde hayat kalitesini geliştirip yükseltebildiğini yine biz insanlar bilebiliyoruz.

Aklını kullanmayan insanın da zamandan ve gelişen dünyadan koparak hayatını ve etki alanını cehalet karanlığına sürükleyebildiğini yine deneyimlerimizle bile anlayabiliyoruz.

Mesela, vicdan denilen meleke de insanı sahip olduğu ahlaki, dini ve kültürel değerlere dayanarak söz ve davranışlarını denetler, yargılar, pişmanlık duygusu üretir. İnsana her daim temiz, huzurlu ve güvenli bir yol açar.

Vicdan, insana sürekli önermeler sunar. İnsanı başı boş bırakmaz. Kur’an’da insanın psikolojik yapısıyla ilgili olarak en çok geçen kelimelerden nefis, vicdanın tesirini de içine alan geniş bir anlama sahiptir. Vicdanın dini konudan açılımı hakkında TDV İslam Ansiklopedisinden (https://islamansiklopedisi.org.tr/vicdan) inceleyebilirsiniz.

Aynı zamanda güzel ahlakın tesiriyle çalışan vicdanların toplumsal düzlemde de bir vicdan oluşturabildiğini biliyoruz. Mesela sosyal yardımlaşma, adaletin tesisi, kurumsal hukuk sistemi ilk akla gelen örneklerdendir.

Vicdan üzerine tarihten gelen şu sese de kulak verelim; “Vicdan, vicdan.. Ey ilahi içgüdü! Ölümsüz ve semavi sâdâ! Zavallı ve cahil yaratıkların en güvenilir rehberi, sensiz hayvanlardan farksız olur,

kötülükten kötülüğe sürüklenir, özsüz bir akıl gücünün ve yasasız bir aklın sürüklenmeleriyle, üzücü sonların ve ağır yanlışların avı olurdum.” J.J. Rousseau. (Emile,2002)

Akıl ve vicdan bile sadece kendi başlarına insanı insan yapan en etkili meleke olduğunu anlamak zor olmamalı. Daha merhameti, hoşgörüyü, paylaşımcılığı, haddini bilmeyi, hakka ve hukuka saygıyı yazmadım bile. Bunlarla da sınırlı olmayan çok zengin bir manevi meleke yazılımı insan oğlunun ana belleğinde mevcut. Tek iş bunu fark edebilmek.

Düşünün dostlar, bu melekelerin az ya da çok varlığının farkında olup onları kullanan insanın dini ve sosyal hayatının güzelliği ne kadar mutluluk verici olur. Ya da tam tersi, bu melekelerin varlığının farkında bile olmadan dindar olan insanın sevimsiz, rahatsız edici, kaba ve zalim hallerini.

Çok fark eder. Günümüz dünyasında birincisini çok az, ikincisini çok fazla görür olmaya başladık. Bir de başka dinlerin insanlarını aynı disiplinle değerlendirdiğimizde durumun ne kadar vahim olduğunu anlamak hiç de zor değildir.

Hoşça kalınız.