İyi Haftalar Saygıdeğer Okuyucular,
Hep beraber zorlu ve büyük bir seçim atlattık. 7 Haziran hatta daha da öncesinden bu yana yaşadıklarımız hiçbirimiz için kolay olmadı.
Geçen hafta da yazdığım gibi artık zaman siyasi çekişme zamanı değil, bir an evvel gerekli reformları yapma zamanı. Eğer ülkemize gerçekten bir fayda sağlamak istiyorsak bundan sonra öncelikli anayasa değişikliği olmak üzere tüm reformlarda zorlayıcı olmalıyız.
Ancak tüm bunlarla birlikte sanırım artık ticareten kendimize de çeki düzen verme zamanı geldi.
Aslan yattığı yerden belli olur sözü misali; kendi aramızda gerçekleştirdiğimiz ticarete özenmezsek makro açıdan bir şeylerin düzelmesinin bizlere hiçbir faydası olmaz.
10 yıl bankacılık yaptıktan sonra son 1 yıldır ticaretle uğraşıyorum ve 10 yıl boyunca sadece reklamları izlediğimi maalesef son bir yıllık süreçte fark ettim.
Öncelikle şehrimizin öyle kötü bir imajı oluşmuş ki İstanbul veya diğer şehirlerden şehrimizle ticaret yapılırken insanlar bir adım geride duruyor.
Kozmopolit bir yapıya sahip olmamız, esnaflık kültürünün 80’li yıllardan sonra gelişmesi ve yine 80’li yıllardan sonra yaşanan turizm patlaması, fırsat arayan birçok kişinin ticarete atılmasına sebep olmuş.
Ancak dürüstlük veya işbilirlik gibi vasıfları bünyesinde barındırmayan birçok kişi de bu kervana dahil olmuş ve bu kişiler şu anda hem şehir içi ticaretin hem de dışarıya karşı imajımızın bozulmasına neden oluyorlar. Bu durumun aşılması için de maalesef kısa vadede devlet veya yerel yöneticilerin yapabileceği hiçbir şey yok.
Rant kültürü veya tamahkarlık olarak adlandırdığımız anlık gelir düşüncesi de bu durumu körüklüyor. Birçok gayrimenkul sahibinin az ve öz kazanç yerine açgözlülük yaparak temellerini araştırmadığı kişilere dükkan, gayrimenkul vs. kiralaması bu kişilerin piyasaya kolayca entegre olmasını sağlıyor. Ayrıca aynı tamahkarlık ticaret yaparken de devreye giriyor ve talep fiyatı belli olan bir ürünün daha yüksek fiyatla arz edilebilmesi bu kişilerin var olmasına olanak sağlıyor.
Bu durumun yaşanmasına bir başka sebep ise bizzat bizler ve ödeme alışkanlıklarımızın yavaş olması. Kültürümüzde geçmişten gelen ahilik kavramından maalesef eser kalmamış ve nasıl olsa idare ediyorlar mantığı ile ticaret yaptığımız insanları ister istemez zora düşürüyoruz.
Unutmayalım eğer biz vaat ve sözlerimize uymazsak bizimle işbirliği yapan kişiler veya kurumlar bir şekilde ayakta kalabilmek ve ticaretlerine devam edebilmek için maalesef alternatif kanallara yöneliyorlar ve bu durumda da seçicilik kriterlerinde zorunlu olarak bir azalma oluyor.
Velhasılıkelam balık baştan kokar ve mikro unsurlar makro unsurları oluşturur. Şu an yürürlükte olan ve hepimizin yakındığı çek yasası emin olun ülkemiz ticaretinin devamı için bu hale gelmiş ve aslında bizleri yansıtan bir uygulama.
Tabi ki bu uygulamanın kaldırılması veya düzenlenmesini talep etmek en doğal hakkımız ancak geçmişe dönülürse eski kanunu yeniden yürürlüğe girerse birçok kişinin yargılanması gerekir ve maalesef hapishanelerin tacirlerle dolması da sosyolojik açıdan çok sıkıntılı bir durum.
Sonuç itibariyle köklü bir değişiklik için önce aynaya bakıp kendimizi de düzeltmemiz gerekiyor. Yoksa vicdanımızda yer alan adalet duygusu hep karşımızda durur ve doğruyu talep etmeye hakkımız olmaz.
Saygılarımla