Son zamanlarda sıkça duyar olduk cemaat-tarikat lafzını.

Özellikle siyaset çarkının içinde veya etrafında…

Eskiden gizli olurdu bu ilişki, şimdilerde apaçık ortada…

Öyle ki, birçok dini yapı seçim süreçlerinde açıkça ortaya çıkıp falanca partiyi desteklediğini ilan edebiliyor…

Oysa cemaat ve tarikatler, siyasetten bağımsız, ticaretten uzak, gönüllülük esasına bağlı, devletin kontrolüne girmeden, uhrevî gayeye yönelik hizmet yapan organizasyonlardır. Öyle olmalıdır. Bu yapıların değişik şekillerle politize edilmesi, devletin kontrolüne alınması, onların da buna bilerek veya bilmeyerek dahil olmaları zararlı sonuçlar ortaya çıkarabilir. Nitekim 15 Temmuz darbe girişimi buna en yakın ve en somut örnektir.

Peki asıl gayeleri imana, Kur’an’a hizmet etmek olan bu dini yapılar siyasetin içine nasıl çekildi?

Yakın geçmişe şöyle bir dönüp baktığımızda bilhassa 1980 darbesinden sonraki süreçte cemaat ve tarikatların hızla siyasallaştığını görüyoruz. Cemaat ve tarikatları Kemalizm’le barıştırarak kontrolleri altına almak isteyen darbe yönetimi ekseriyeti dindar olan halkı ve halka etkisi olan dinî yapıların kimisini korkutarak, kimisini ise devlet imkan ve makamlarını kullanarak kendilerine biat ettirmeye çalıştılar ki, büyük ölçüde başarılı da oldular. Sonrasındaki süreçte devletteki bu anlayış siyasetin geneline de nüfuz edince bu dini yapıları siyasetin içinde görmeye ve kanıksamaya başladık.

Bugün, sağ ya da sol yelpazede yer alan siyaset kurumlarının veya kişilerin çok rahat bir şekilde, “Beni filanca cemaat destekliyor” aymazlığına düşmesinin yegane sebebi budur. Halbu ki, ülkemizde siyaset zemini bir hayli kaygandır. Yarının ne olacağını kestirmek mümkün değildir. Dolayısıyla bugün a partisine veya adayına desteğini ilan eden cemaatlerin yarın başka bir yapı veya kişi iktidara geldiğinde politize olmanın hesabını vereceği gerçeğini unutmamalıdır. İşin acı tarafı, bu ilişkilerin zararı sadece cemaat/tarikat yöneticilerine değil bu yapıların masum zümrelere de dokunacağı gerçeğidir. FETÖ terör örgütü örneği ortadadır. FETÖ elebaşı ve kurmaylarının hain planlarının, emellerinin bedelini bugün birçok masum insan ödemektedir.

Siyaset-cemaat ilişkisinin oluşturduğu büyük risk ve tehditler apaçık ortada olmasına rağmen günümüzde maalesef birileri hala siyaseten nemalanmak adına bu yapıları kullanmaya, bu yapılar da farklı amaçlar doğrultusunda siyasetin oyuncağı olmaya devam etmektedir.

Ve asıl tehlikeli olan da, “Canım ne var bunda. Cemaatlerle ilişkisi olmayan parti mi var” diyerek bu ciddi tehlikeyi önemsizleştirme çabalarıdır. Siyasi partiler, kuruluş amaçları doğrultusunda toplumun her kesiminin oyuna talip olur. Bunda yanlış bir şey yok. Partiler içerisinde çeşitli cemaatlere mensup insanlar da olabilir. Bu başka bir şey. Ancak bir parti bir cemaatin güdümüne giriyorsa, cemaat o partinin idaresinde etkin rol alıyorsa yanlış olan budur.

Özetlemek gerekirse; siyaset-cemaat ilişkisinin bu boyuta gelmesinde her iki tarafın da rolü vardır. Siyaset, kazanmak uğruna bu yapılara taviz vermiş ve vermeye devam etmektedir. Cemaatler de devlette köşe başlarını kapmak, güç sahibi olmak adına bu kirli oyuna alet olmaya devam etmektedir.

Olması gereken ise her iki yapının da kendi kulvarında yoluna devam etmesidir. Aksi halde neler olabileceğinin en yakın örneği hala tüm sıcaklığıyla hafızalarımızda duran FETÖ olayıdır…