Geçmişten günümüze, tarım adına hep söylediğimiz kesinlikle doğru olan bir ifade var. Tarım zor bir iş alanıdır, zordur, zor zanaattır. Tarımsal üretimin içerisinde bir şekilde bulunmuş, bulunmaya devam edenler bunu bilirler. Dışarıdan değerlendirme yapanlar ise kolayca konuşurlar.

Tarım sektörü ile ilgili daha önceki yazılarımda benim de dile getirdiklerim, Antalya Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp’in “Tarım Gündemi” programındaki sözleriyle bir kez daha karşımıza çıkıyor. Nazif Alp, konuşmasının bir kısmında şunlara yer veriyor:

“Tarım iş gücü gerektiren, maliyetlerin her geçen arttığı bir sektör. Tarım zor zanaat. Çiftçi sayımız 15 yıl önce 6 milyon iken 2 milyon 200 bine düşmüş. Toprağı terk eden çiftçi tekrar toprağa dönmüyor. Çiftçi ailelerinin çocukları tarımla uğraşmak istemiyor. Herkes kırsaldan kente gitme eğiliminde.”

Doğru değil mi? Bunun doğru olduğunu kırsal kesimle iç içe olanlar biliyor. Devletimizin ilgili kurumları da biliyor. AB uyum sürecindeki tarımla uğraşan kesimin oranının düşürülmek istendiğini de unutmamak gerekiyor. İsterseniz geçmişe yönelik yazıları, konuşmaları inceleyebilirsiniz.

Çok defa yazdım. Köyler boşalıyor diye. Üç harfli marketlerde çalışmak tercih ediliyor. Bunun sebepleri de belli. Yapılması gerekenler de belli.

Ziraat Odası Başkanı konuşmasında şunları da söylüyor: “Tarım karın doyurmuyor. 22 TL’ye mal ettiğimiz 1 kg domatesi 8 TL’ye satıyoruz. Benim yaptığım sera benim çocuğumu doyurmuyorsa, çocuk serada kalmıyor, köyü terk ediyor. Neden köyler boşalıyor, işte bu yüzden boşalıyor. Eli nasırlı çiftçiyi bu tarlada tutacaksak, tarımı desteklemeliyiz. Tarımda yaş ortalaması 55’in üzerine çıktı. Tarımın gençleştirilmesi için çiftçinin çocuklarının para kazanması lazım.”

Başkan Alp domates demiş, ben de geçtiğimiz günlerde hıyarı örnek vermiştim. Sera çıkışında 3-5 liraya binbir emekle hıyarına alıcı bulamayan üretici ne yapacak?

İş bulamayacağı bir alanda çocuğunu üniversiteye göndermeye çalışacak. O da köye geri gelmeyecek. Gelse de bu işi yapmayacak.

Başkan Alp güzel şeylere söylemeye devam etmiş. Yattan alınmayan mazot ÖTV’sinin neden çiftçiden alındığını sorgulamış. Başkanım, yat sahipleri güçlü, çiftçi ise zayıf. Yazının sonunda bununla ilgili size de bir mesaj var.

Tarım sektörünü profesyonel anlamda yönetmek çok önemli. Profesyonel yönetmek demek çiftçiyi hakir görmek, aile işletmelerini yok edip büyük şirketlere teslim etmek demek değildir. Bu konuda da önümüzdeki günlerde bir yazı kaleme alacağım.

Başkan Alp de aile işletmelerinin korunması gerektiğini, tarımda şirketleşmenin sakıncalı olduğunu söylüyor. Bu ifadeyi şirket sahipleri boşa çıkarır. Ancak konuşmanın devamındaki ifadelere ise devletimizin ilgili yetkililerinin sahip çıkması gerekir.

“Bir şirket tarımda kazanmıyorsa hemen üretimi durdurur, ama çiftçi kazanamasa bile üretimine devam eder, çünkü yapabileceği başka şey yoktur. Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlıdan kalan borçlar bile tarım ürünleri satılarak ödenmiş, yatırımlar yine aynı şekilde yapılmış. Bu ülkenin çıkış yolu tarımda. Tarım bugün de yarın da yarından sonra da lazım. Biz yoksak 100 milyon insan aç kalır. Çiftçi yoksa ekmek de yok.”

Bu da aile işletmelerinin korunmasıyla sağlanabilir. Korunmalı ve büyütülmeli. Ailelere tarıma profesyonel bakış kazandırılmalı.

Toptancı halleri ve üretici örgütleriyle ilgili yeni bir hukuki düzenleme yapıldığını duyuyoruz. Çiftçilerimizin, tarım sektöründe yaşam mücadelesi verenlerin, Ziraat Odalarının, Ziraat Mühendisleri Odalarının bu fırsatı kaçırmamaları gerekiyor.

Antalya’mız sahiliyle, yayla bölgeleriyle, sebzesinden meyvesine tarımın başkentidir. Seracılığın merkezidir. Bu önemini kaybetmemelidir.

Sayın Nazif Alp, yukarıda yer vermeye çalıştığım konuşmanız için öncelikle tarım sektörü adına çok teşekkür ederim.

Siz tarım sektöründe güçlü bir yeri olan Antalya’da, Ziraat Odası Başkanısınız. Binlerce çiftçi üyeniz var. Bu büyük bir güç. Bu gücü değerlendirmeniz gerekiyor.