Uzunca bir zamandır tatil yapmamıştım…
Eşimle beraber yurtdışında bir tatil yapma kararı aldık ve “Jolly Tur” acentasından 9 günlük Orta Avrupa Turu satın aldık.
5 Avrupa ülkesini dolaşmak, tarihi ve doğal yapıları keşfetmek, tadılmamış lezzetleri tatmak, o ülkelerin kültürünü, eğlencesini tanımak gerçekten çok keyifliydi.
Başkentlerin dışında pek bilinmeyen “Kurumlov, Baden, Bratislava ve Estergon’u” görüp kültürüne, tarihine tanık olmak heyecanlandırdı bizi…
Özellikle Çekya Cumhuriyetinin bir kasabası olan “Karlov” inanılmazdı.
Çevresi ormanlarla kaplı bir vadide, 13-16 yüzyılları arasına tarihlenenen dokunulmamış mimarisi ile bu kasabada, sıcaklıkları 45 ile 75 derece arasında değişen ve farklı minerallere sahip 12 yer altı su kaynağı var.
Çeşitli hastalıklara iyi geldiği tıbben kesinlik kazanmış olan bu sularla tedavi olmak için sanat, edebiyat, siyaset, sinema ünlülerinin uğrak yeri olmuş yüzlerce yıldır.
Bu ünlüler arasında “Mustafa Kemal Atatürk de” var.
Cemal Paşa, Safiye Sultan ile birlikte sanırım 1916 yılında kasabaya gelen Atatürk’ün kaldığı otelin dış duvarına mermer bir levha ile ismi ve kaldığı süre yazılmış.
Gittiği sağlık kabinlerini, oturup vakit geçirdikleri kafeleri dolaşmak ayrı bir keyifti gerçekten.
Bu turda beni en çok etkileyen kent tartışmasız “Prag” oldu.
Adeta açık hava müzesi olan bir kent.
Charls Köprüsünden başlayıp Saat Kulesinin olduğu meydana kadar olan kent merkezi 11-13 yüzyıl arası mimarisine sahip…
Merkezin hemen dışı 15-17 yüzyıl daha dışı ise 18-20 yüzyıl mimarisi özelliğinde…
Ve üstelik İkinci Dünya Savaşı’nda bu kentin yüzde 80’i Alman bombardımanı ile yıkıma uğramış…
Bombalanan yerleri tamamen yıkıp yeni ve modern bina yapmak yerine eski tarihi dokuyu aynen yeniden inşa etmişler…
Saygı duymamak elde değil…
***
Ancak tatilin son günü dönüşe geçtiğimizde yaşadığımız talihsizlik ve bu talihsizliğe uğrayan bizlere yaşatılanlar gerçekten rezaletti.
Prag Havaalanı’nda uçağımızın kalkışına yarım saat kala bir aracın gelip uşağın kanat motoruna çarpması sonucu akşam uçuşumuz iptal edildi ve ertesi gün sabah 09.20’ye alındı.
Yani yine Prag’ta geceleyecektik…
THY, yolculara akşam yemeği olarak 8 euroluk çek verdi…
Yani bir sandviç ve bir içecek parası…
Yine otel belirlediler ve turumuzda bulunan 38 kişiyi ayrı ayrı otellere dağıttılar…
Ve sonra herkes taksi tutup her biri 1 saat ile 1,5 saat arasında uzaklığa sahip olan oteline gitsin denildi…
Uçakta bulunan 152 kişinin (bizim turun dışında kalanlarına) otobüs temin edilip onlar otellerine götürüldü ve sabah da tam vaktinde havaalanına getirildi…
Transferdeki bu durum protesto edildi, tüm grubu bir otele alın ve diğer yolculara yaptığınız gibi transfer için otobüs temin edin denildi, ancak THY yetkilileri umursamadılar…
8 euro ile akşam yemeği yenilmez, bunu artırın denildi bunu da duymazlıktan geldiler…
Herkes taksi tutup oteline gitse bile bilet ve pasaport işlemleri nedeniyle saat 06.00’da havaalanında olunacağı için o saatte, 1 saat uzaktaki bir otelden gelmek için taksi bulunup bulunamayacağı meçhul olduğundan (birkaç çiftin dışında) grupta kimse “ya zamanında yetişmeyip uçağı kaçırırsam,” korkusu ile otele gitmeye cesaret etmedi.
Böylece yarı aç vaziyette 14 saat havaalanında kaldılar…
Koltuklarda, kanepelerde, bankolarda sabahladılar perişen bir halde…
Ve işin en kötüsü, sabah bir yetkili gelip yaşattıkları bu rezaletten dolayı özür bile dilemediler…
Elbette yaşanılan bu rezaletin sorumluluğu THY’ye ait…
Ancak, “Jolly Tur’un Prag görevlileri” bu durumda kendilerine güvenip oralara kadar gelen bu insanlara yardım edebilmek için daha aktif müdahale edebilirlerdi…
Her şey yapılan sözleşme değildir, arada duygusal bağlar vardır…
Ama ne yazık ki “elimizden başka bir şey gelmiyor” diyerek havaalanını terk ettiler ve getirdikleri grubu THY’nin yaşattığı rezaletlerle başbaşa bıraktılar…