Yola çıkmak, sanıldığı kadar öyle zor bir durum değildir. Zor olan, içindeki suskun sesi uyandırmak ve kendine “Ben de yapabilirim.” diyebilmektir. Sen harekete geçtiğinde, yol kendi kendine senin için açılmaya başlar. Belirsizlikler netleşir, korkular anlamını yitirir. Zorluklar yerini rahatlıklara bırakır. Çünkü unutma ilk adımı atan, sadece ayaklarını değil, ruhunu da hareket ettirmiş olur.

İnsan, çoğu zaman dışındaki engellerden değil, içindeki şüphelerden epey yorulur. “Ya başaramazsam?” sorusu, hayallerin önünde bir duvar gibi durur. Oysa aynı soruya, “Ya başarırsam?” diye yaklaşmak pekâlâ mümkündür. Bu küçük bakış açısı değişimi bile koca ve zor bir hayatı mümküne dönüştürebilir.

Kendine inanmak, bir ağacın kök salması gibidir. Zamanla derinleşir, güçlenir, fırtınalara karşı içten içe direnç kazanır. İnanç varsa karanlık yollar bir bir aydınlanır. Yüreğine güvendiğinde, en yüksek dağlar düşündüğünden ayaklarına daha yakın olur. Aşılmaz sandığın tepeler, adım adım yaklaştıkça sıradanlaşır. Ve sen kendine inanmayı sürdürdüğünde yaşamak her an kolaylaşır.

Ancak kolaylığı elde etmek dış koşullarda değil, iç duruşta gizlidir. Zorluk, çoğu zaman bir yanılsamadan ibarettir. Sen cesaret ettiğinde, sen korkularının üzeri üzerine gittiğinde her şey yerli yerine oturur. Hem yine unutma hayat, cesur olanı ödüllendirmeyi pek sever. Çünkü cesaret, sadece yürümek değil; bazen durmak, beklemek, yeniden yine denemek demektir. Düşerken yeniden ayağa kalkabilmenin adıdır cesaret.

Yeter ki sen kendine ve yüreğine inan. Yeter ki bir an önce yola çık. Yeter ki yoluna devam etme iradesini göster. Geriye dönüp baktığında, en karanlık günlerin bile seni aydınlığa taşıdığını hayretle fark edeceksin. Son kez unutma yürüdüğün yol, sen yürüdükçe senin olur.