TBMM’de stajyer kız çocuklarına Meclis çalışanlarınca cinsel taciz yapılmış…

Bir televizyon kanalının genel yayın yönetmeni uyuşturucu eşliğinde seks alemleri yapıyormuş…

12 Eylül askeri darbesinden sonra geçen 45 yıl içerisinde toplumsal ahlakta öylesine ciddi çöküş yaşıyoruz ki anlatılması son derece güç…

Para ve seks hayatın temel araçlarından biri haline geldi.

Her türlü değerin bu ikili için feda edilmekten çekinilmediği bir döneme girdik.

Para neyse ne de şu cinsellik, seks işi çok fena toplumsal sıkıntı kaynağı haline geldi.

Ahlak bekçiliği yapmıyorum.

Mecliste bile erkeğin gözleri kadının kalçası sıra gidiyorsa sorun ciddidir demektir.

Anlaşılan o ki, beynin iktidarı sona erdi artık, şimdilerde kalça devraldı direksiyonu.

Bilinç orada uyanıyor, kararlar orada kesinleşiyor, ilişkiler orada başlıyor, trajediler orada şekilleniyor ve dram orada yazılıyor.

Erkek artık kadına düşünmeden, plan yapmadan gözle değil, refleksle bakıyor.

Bir kalça geçiyor Meclis koridorundan o an erkeğin bütün hayat felsefesi kalçanın peşi sıra gidiyor.

Evlenme fikriymiş, ilişki geçmişi miymiş, travmalarmış, gelecek kaygısıymış hepsi bir anda “arka fon müziği” oluyor.

Ön planda tek sahne, kalça.

Beyin, “bu kişi sana uygun değil,” dediğinde hemen kalça devreye giriyor “sen bi sus” diyor ve beyin sus-pus.

Ve o an erkek artık zekâya, güce değil, orantıya saygı duyuyor.

Kadın da masum değil bu çağda.

Kadın kalçayı artık sadece taşımıyor, konuşturuyor.

Eskiden sadece yürüyen kalça şimdilerde “bakılırım, izlenirim, arzu edilirim…” mesajı veriyor.

Aynaya bakarken “nasılım” diye sormuyor, sosyal medyada kaç beğeni alırım diye soruyor.

Kalça, bilimden önce yürüyor, karakterden önce konuşuyor, adeta kadının ikinci CV’si…

Ve kadın şunu çok iyi öğrendi; kalça varken ruh detay sayılıyor.

Vücut varken zihin fragman oluyor, ten varken kalp altyazı geçiyor.

İnsanlar artık âşık olmuyor, beğeni alıyor.

Sevilmek yerine izlenmek istiyor…

Ve herkes kendisinin çok arzulandığını sanıyor…

Özetle.

Kalça ikinci beyin olduysa.

“Birileri” birinciyi çok uzun zaman önce insanlar düşünmesin, düşündüğünü ifade etmesin, direnmesin, itiraz etmesin, şükretsin, etmeyenler de kalçanın peşi sıra gitsin diye kapatmıştır.

Ve haliyle sonuçta şükretsin ya da etmesin, bizler bugün düşünen zihinler değil, yürüyen arzular olduk.

Ama bir gün “biz ne zaman birbirimizin insan tarafına bakacağız?” diye sorguladığımız zaman beynimizi kapatanlardan ağır hesap sorulacaktır diye umut ediyorum…