Genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimleri bitti.

Şimdi önümüzde 2024 yılı Mart ayında yapılacak yerel seçimler var.

Şimdiden başlayan seçim hazırlıklarında en rahat olan parti, hiç kuşkusuzdur ki AK Parti’dir.

Milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden başarıyla çıkmış olmanın özgüveni içerisinde hareket ediyorlar.

Ekonomik krizin en derini yaşandığı halde  Demirel’in “tenecere iktidarı götürür” sözünü ters-yüz ettiler…

 

Seçim kaybını en ağır yaşayan parti CHP oldu.

Bu kaybın 3 temel nedeni var.

Birincisi,” AK Parti ve Erdoğan’ın, “CHP’yi terörle ilişkilendiren” yoğun propagandasının seçmende karşılık bulmasıdır.

Bu algı öylesine güçlü bir şekilde yürütüldü ki, seçmenler evde kaynamayan tencereyi bile umursamadılar.

“İkincisi,” bir yıldan fazla bir süre İYİ Parti lideri Meral Akşener’in, “Kılıçdaroğlu ile olmaz” açıklamalarının CHP’li olmayan seçmende yarattığı kuşkulardır.

Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı açıklamasından önce Akşener’in 6’lı Masayı terk etmesi ile yaşanan krizden hem İYİ Partili, hem de Kılıçdaroğlu’na oy verebilecek seçmen destek vermekten uzaklaştı ve 6’lı Masaya karşı bir güven sorunu oluşmasına neden oldu…

 

“Üçüncüsü” ise CHP örgütlerinin yapısal anlamda yetersizliği ve kalibresinin düşük olmasıdır.

Seçim çalışmasını birkaç kez çarşıya çıkıp esnafla tokalaşmak olarak gören, üretim sahalarında örgütlenmeyi bilmeyen, siyasi bilinci ve iradesi yeterli olmayan, bırakın Atatürkçülüğü ve CHP tarihini, 6 oku bile sayamayacak kadar düşük profilli kişilerden oluşan il ve ilçe örgütleri elbette başarılı olamazlardı ve olamadılar.

Kılıçdaroğlu’nun aldığı yüzde 48’lik oyun içinde CHP örgütlerinin payı yüzde 1 bile değildir.

CHP’nin genel seçim oylarının yüzde 25’lerde çakılıp kalması, ne tarihsel bagajından dolayıdır, ne sağ partilerin çok güçlü çalışmasıdır.

Bunun tek nedeni CHP örgütlerinin ve kadrolarının hem yetersiz oluşu, hem de parti örgütünü kişisel ikballerinin bir aparatı haline getirmeleridir.

 

Peki, geçmişinde adeta efsane olan CHP örgütleri neden bugün yetersiz kişilerin ellerinde kalmıştır?

Yakın tarih olarak 1995 yılından Deniz Baykal’dan bu yana partiyi kişisel ikbal aracı olarak görenlerin öne çıkarılması, donanımlı, siyasi bilinci yerinde, sadece partinin siyasi çizgisini iktidara getirmeye çalışan, kimsenin ikbali için çalışmayan, temel prensip olarak üretim sahalarında örgütlenmenin gereğine işaret eden kadrolar ya tasfiye edildiler, ya partiyi terk ettiler ya da pasifize edildiler.

Belediye başkanlarının ve milletvekillerinin kontrolünde olması için kıyasıya mücadele alanı haline gelen CHP örgütlerinin yeniden efsane haline gelmeleri, “ikbal peşinde olan kimselerin aparatı olmaktan” uzaklaşmasına ve yeniden siyaset üreten kimliğe kavuşmaları ile mümkündür.

 

Bir partinin kurumsal kimliğini sürükleyen örgütlerdir, genel başkanlar değil.

Kılıçdaroğlu, tek başına örgütleri de peşine takıp sürüklüyorsa bu örgütlerde yapısal sorunlar var demektir.