Milliyetçi Hareket Partisi’nde son genel seçimlerin ardından yükselen ‘muhalefet’ hareketi'nin ardından başlayan ‘iç kavga’, 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle kısa süreli mola vermiş olsa da bugünlerde yine hız kazandı.

Türk siyasetinin köklü partisinde görevden almalar, ihraçlar, teşkilatları feshetmeler olanca hızıyla sürüyor. İşte son olarak Antalya Korkuteli İlçe Teşkilatı da feshedildi. Görevden alınanlar veya kapatılan teşkilatlar nedeniyle kamuoyunda ‘MHP bölünüyor’ algısı oluşurken, MHP Genel Merkez yönetimine göre ise bu süreç ‘bölünme değil, FETÖ’den arınma süreci’…

Yani bu mantığa göre, kapatılan teşkilatlar ve görevden alınan yönetimler FETÖ’yle irtibatı olanlar…

Nitekim, Bahçeli’nin karşısına çıkan adaylar arasında en fazla dikkati çeken Meral Akşener’in partiden ihraç edilmesi ve paralel yapıyla ilişkilendirilme çabası da bu yaklaşımın bir sonucu.

Ancak bugüne kadar görevden alınanların hiçbirisi hakkında FETÖ’yle ilişkili olduğuna dair somut bir verinin ortaya konulamaması, bu kişilerin gözaltına alınmamış olması, MHP Genel merkez yönetiminin bu iddiasını tartışılacak hale getiriyor. Dolayısıyla kamuoyunda giderek yaygınlaşan ‘MHP bölünüyor’ algısı daha bir öne çıkıyor.

Peki gerçekten de MHP bölünür mü?

Ben bu noktada kamuoyundan biraz farklı düşünüyorum.

Yaşanan sürece bölünme değil de ‘küçülme’ demeyi tercih ediyorum.

Evet, MHP mevcut yönetimin ‘Küçük olsun, bizim olsun’ mantığı doğrultusunda giderek küçülüyor. MHP’nin bölüneceğini düşünmüyorum çünkü bugün parti içerisinde muhalif kanatta olanlar da dahil olmak üzere genel ekseriyet partiden ayrılmayı asla düşünmüyor. Yani öyle birilerinin şu sıralar dillendirdiği gibi, ‘yeni bir parti’ fikrine ülkücü tabanlı kimse sıcak bakmıyor. Çünkü ortada Büyük Birlik Partisi gibi bir örnek var. Dolayısıyla muhalefet parti içerisinde kalıp mücadele etmeye kararlı.

Neticede bugün Bahçeli ve yönetiminin değişmesinden yana tavır koyanların hiçbirisi partisinden vazgeçmiş değil. Bu kesimin ‘değişim’ talebinin altında yatan şey ise MHP’nin daha başarılı olması, iktidara yürümesi, bu olmasa dahi ‘etkin’ bir muhalefet sergilemesi arzusu. Çünkü mevcut MHP iktidara alternatif olamıyor. Halka umut vermekten uzak. Güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Halkla diyalog kuramıyor, bütünleşemiyor. Kitle iletişim araçlarını yeterince kullanamıyor. Tüm bunlar ana muhalefet partisi CHP için de geçerli aslında. Böyle olunca da AK Parti girdiği her seçimi güle oynaya kazanıyor. Yıllardır MHP içerisinde mücadele veren emektarların bugün ‘değişim’ diye direnmelerinin temel nedeni işte bu…

Özetlemek gerekirse, MHP’de gidişat hiç iyi değil. Bu olumsuz sürecin devamı yılların köklü partisini TBMM dışında bırakabilir. Olmaz demeyin, son genel seçimde bunun ipuçları net bir şekilde görüldü. Dolayısıyla MHP her şeyden önce, bir siyasi parti mi yoksa bir sivil toplum kuruluşu mu buna karar vermeli. Şayet siyasi bir parti ise partinin başarı ölçüsü oydur ve hedefi iktidardır. Ama bakıyoruz MHP yöneticileri zaman zaman, “Her şey oy değildir, her şey iktidar olmak demek değildir” tarzında açıklamalar yapıyor. Parti içinde bir kesim ‘değişim’ istiyor diye ‘hain’ ilan ediliyor. Yani demem o ki, bu anlayış değişmediği müddetçe MHP’nin baraj altında kalması kaçınılmaz görünüyor…

İyi pazarlar..