Ölümsüz yaşamın simgesi; Ağaç süsleme

Yılbaşı kutlamalarından en fazla eleştirilen şeylerden biri de Noel Ağacı süslemesidir. Oysa yaprak dökmeyen ağaçların, ölümsüz yaşamın simgesi olarak benimsenmesi çok eskiye dayanır. Türkler, Çinliler, Mısırlılar, Avrupa’daki Pagan topluluklar ve Yahudiler aynı düşünceyle bu ağaçlara dinî ritüellerinde yer vermişlerdir. Süslü Noel ağacı geleneği en çok Almanya’da yaygındı. 1605’te başlayan çam süslemesi daha sonra Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda’da yayıldı. Göçmen Almanların Kuzey Amerika’ya XVII. asırda götürdükleri Noel ağacı, 19. asırda moda oldu. Kraliçe Victoria döneminde, 19. asır ortalarında Noel ağacı geleneği İngiltere’de yayıldı. Kraliçenin Alman asıllı eşi Prens Albert ülkesinin bu geleneğini İngilizlere benimsetti. Çam dallarına kâğıt zincirlerle asılmış güller, rengarenk kurdeleler, mum, şekerlemeler, kek ve meyveler ana süsleri oluşturuyordu. Japonya ve Uzak Doğu’ya 19 ve 20’nci asırda Batılı misyonerlerin tanıttığı Noel Ağacı geleneği, ince işlenmiş kağıt süsler, renkli fenerlerle donatılmaya başlandı. Türkler de aslında bu geleneğe yabancı değildi. Çünkü tarih öncesine dayanan ağaç kültünde, Hayat Ağacı ve rengarenk çaputlarla süslenmiş Dilek Ağacı geleneği günümüzde de, Asya’nın en doğusundan Balkanlar’a kadar her yerde yaşamaktadır.

TÜRKLERDE NARDUGAN BAYRAMI

Hıristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, aslında çok eskiden Türklerin kutladığı ‘Yeniden doğuş bayramı’dır. Bunu iki kültten öğreniyoruz; Hayat Ağacı ve Güneş… Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte ve Kuzey Amerikalı yerli inançlarında, dünyanın merkezinde duran, yer ve gök alemini birleştirdiğine inanılan ‘Dünyalar Ağacı’ vardır. Türklerin inanç sistemindeki Tanrı anlayışı ile Hayat Ağacı arasındaki benzerlikler var. Tanrı kâinatta var değildir, kâinatı yaratandır, tek hâkimdir, hiçbir şeye benzemez, canı veren de O’dur, alan da. Bununla birlikte Hayat Ağacı da tektir, canlıların hayat kaynağıdır, daima canlı ve diridir. Ağaç kültünün izleri Oğuzlara kadar korunmuştur. ‘Bay Terek’, ‘Temir Kavak’ veya ‘Hayat Ağacı’ denilen kutsal ‘Evliya Ağaç’ inanışına benzer inançlara, sadece Türk Mitolojisinde değil, tüm Dünya mitolojilerinde rastlanır. Türk Kültüründe Ağaç Kültü, bütün dünya kültürlerinde yaygın şekilde yer alan Hayat Ağacı motifine yoğunlaşmıştır. Türk boylarında Hayat Ağacı çeşitli adlarla anıldığı gibi, Yaratılış kökeni olarak Türk destanlarında da yer alır. Akçam denilen bu evliya ağaç yeryüzünün tam ortasında bulunuyor. Hayat Ağacı ve üzerindeki Kartal motifinin; Türklerde hayatın başlangıcını, ilk insanın yaratılışını; dünyadan uçmak ve ölmeyi de temsil ettiği, destanlar ve mitlerde açıklanmıştır. Hayat ağacını motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz. Tanrı tarafından kut verilerek dünyayı yönetmekle görevlendirilmiş olan Türk hakanının bu görevi yerine getirmek için Hayat Ağacı’ndan nasıl güç ve kuvvet aldığı; Türk Kağanlarının mitolojik hayat hikâyeleri ve Türk Destanları’nda “Kurucu Hakan Soyu ve Hayat Ağacı” bağlantısıyla bol bol karşımıza çıkar. Türk kültüründe göğün direğinin çadır direği olarak nitelendirildiğini ve Türk hakanlarının cihan hâkimiyeti anlayışını; “Güneş tuğumuz-bayrağımız; gök de çadırımız olsun.” cümlesi ile ifade etmiştir. Daha sonra Şaman davullarını dikey bir eksen olarak ortadan bölen kutsal sütun, göğün direği olması ve Kuzey Sibirya Türklerinden Sahaların ‘Cırıbına Cırılıatta Kız Baxatıır’ destanında göğün ulu direği tasvirinin geçmesi, Hayat Ağacı’ndaki göğün direği motifini açıklar. Kaşgarlı Mahmud, Oğuzlardan bahsederken, onların yüksek bir dağla yakınlıklarına değinir ve ‘gözlerine ulu görünen’ büyük bir ağaca ‘Tankrı’ dediklerini söyler. Derbent yakınlarında yaşayan Kumukların dokunulmaz ve kutsal saydıkları ağacı, ‘Tenkrihan’ olarak adlandırmış olması ve diğer birçok tarihsel bilgi, Türklerin gözünde ‘Ulu Ağaç’ın, Tanrı’nın ilahi vasıflarını taşıdığını gösteriyor. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin uykusuna girip, egemenliğinin nerelere kadar uzanacağını gösteren; üç kıtaya dal-budak salan ve budaklarının gölgesi dört bir yanı örten de ağaçtı...  Rüyadaki ağaç motifi, Türk destan kültüründeki Hayat Ağacına çok uygun düşüyor.

Türklerde Güneş Kültü:

Proto (Ön)-Türklerin inancında Güneş önemli bir yer tutar. Göğe büyük önem veren ve Gök Tengri’yi tanrılar tanrısı olarak gören Proto-Türkler; yer yüzündeki tüm canlıların Güneş sayesinde yaşadıklarını, güneşsiz yaşamın olamayacağını; Güneşin doğuşu ile ortalığın aydınlandığını ve ısındığını, vahşi ve yırtıcı hayvanların inlerine çekildiklerini gözleyince, kadınların doğurganlığı ile güneş arasında bir ilişki kurmuşlardır. Zira hem Güneş hem de

kadınlar yeryüzündeki yaşamın devamını sağlamaktadırlar. Bu nedenle kadınlara önem verip, saygı göstermişlerdir. Tek ve yaratıcı kudreti ifade için kutsal yerlere Güneş resmi çizilmiştir. Bu hiç bir zaman Güneş’e taptıkları anlamına gelmez…

Gökte ve yerde gördükleri en kudretli ve tek olan bu cismi, Yaradanın sembolü olarak kullanmışlar. Çünkü Güneş hayat verir, toprağı canlandırır, bitkileri yeşertir, insanları ısıtır, bazen de kurutur, öldürür. Sonsuz bir enerji kaynağıdır. Günümüzde bile Uygurlar, dualarında “Ey Güneş’i ısıtan Tanrı!” derler. Yani “Güneş bizi ısıtıyor, ama biliyoruz ki, onu

da bir ısıtan var.” Bu anlayış Güneş Kültü’nün günümüze yansımasıdır.

22 ARALIK, GECE-GÜNDÜZ SAVAŞI

“Güneş, hayatın kaynağı olduğundan tüm insanlık için çok önemli. Türklerin inançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gündüz geceyi yenerek zafer kazanıyor. Güneşin bu zaferini, yeniden doğuşu; Türkler büyük şenliklerle Akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşin yeniden

doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıp, bayram olarak kutlanıyor. Bayramın adı Nardugan (nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan Güneş…

Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.

Nardugan Bayramı için evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında

şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelir anlayışı hakim…

Öte yandan, Akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş. Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların

Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. Olayın Hz.İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok; Doğum, güneşin yeniden doğuşu!..” diye anlatır, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ…

NOT: Yarın, Hindi bu kültürün neresinde? Yılbaşı kültürünün kaynağı neresi?