Eskiden ‘söz senettir’ denirdi.  Öyleydi de…

Ağızdan çıkan söze itibar edilirdi. İnsanlar birbirine güvenir, arkasını rahatlıkla dönebilirdi. Ticarette, sosyal ilişkilerde her zaman samimiyet ve dürüstlük öne çıkardı. Hiç mi üçkağıtçı, sahtekar, yalancı yoktu. Vardı elbet. Ancak onlar da toplumda kabul görmez, dışlanırdı. Hele adı çıkmışsa yüzüne bakılmazdı…

Yaşı belli bir düzeyin üzerinde olanlar hatırlayacaktır, çarşıda, pazarda, mağazada vs. her yerde ‘açık hesap’ sistemi vardı. Ne alırsan al, yazdırır ve tıkır tıkır öderdin. Öyle kefilmiş, senetmiş, sepetmiş yoktu. Rahmetli babam bizi bir mağazaya götürürdü, ev halkı baştan aşağı giyinir çıkardık. Ne babam kaç para tuttuğunu sorardı, ne mağaza sahibi kelam ederdi. Yazılırdı hesaba, rahmetli aydan aya öderdi.

Ya şimdi? Şimdilerde bırakın sözü, gerçek senedin dahi hükmü yok.

Öyle açık hesap filan da hak getire. Senetle o da üzerine astronomik vade farkları koyarak satış yapan yerler var ki, onlar da güvenlik soruşturması yapmadan vermiyorlar. Günümüzde alışveriş sistemi bankacılığın kucağına oturtulmuş durumda. Kredi kartın yoksa işin yaş. Neredeyse WC’lere dahi pos makinesi koyacaklar. Ülke nüfusunun yüzde 90’ı kredi kartı veya krediyle yaşıyor. Bir zamanlar toplumumuzun karakteristik özelliği olan dürüstlük ve samimiyetin yerini günümüzde güvensizlik ve paranoyalar almış. Kimse kimseye zerre kadar güvenmiyor. Sadece ticarette mi? Sosyal ilişkilerde, siyasette, her alanda…

Zaman değiştiği gibi bizi de değiştirdi. Artık yalan, dolan sıradanlaştı. Yalanı bile içselleştirdik, renklendirdik. Mesela ‘pembe yalan’lar diyoruz kimilerine. Hani söylenebilir yalan babından. Hele siyasette, yalana farklı boyutlar kazandırdık. Bilhassa seçim zamanları atan atana. Dilin kemiği yok ya, sallayan sallayana. Söylenenlerin, vaatlerin yarısı gerçekleştirilse ülke olarak dünya devi olurduk herhalde.

Evet geliştik/gelişiyoruz. Teknolojiye ayak uyduruyoruz. Artık çoluk çocuk elimizde cep telefonlarımız, evimizde, işyerlerimizde tablet veya bilgisayarlarımız var. Modern binalarda oturuyor, lüks arabalara binebiliyoruz. Çok sayıda televizyon kanalımız, radyolarımız vs. var. Fakat geldiğimiz nokta emin olun geçmişimizden çok geride…

Eskiden belki çobandık, çiftçiydik, kalaycıydık, tamirciydik vs. ama yalansızdık, riyasız ve beraberdik. Birlik bütünlük içindeydik. Acılarımızı da, sevinçlerimizi de birlikte yaşardık. Şimdi doktoruz, mühendisiz,  avukatız, profesörüz, bankacıyız ve daha nice meslekteniz ama birbirimize karşı dürüst ve samimi değiliz. En önemlisi artık beraber değiliz. Ayrıştırıldık, bölündük. Birbirimize düşman nazarlarla bakıyor, düşmanca davranıyoruz. Birbirimize madik atmak için adeta fırsat kolluyoruz. En yakınımızdakine dahi güvenemiyor, her taşın altında bir çapanoğlu arıyoruz.

Eskiden en azından ‘toplumuz’ diyebiliyorduk. Şimdi ise topluluk olma yolunda hızla ilerliyoruz. Toplumlarda berberlik ve değerler ön plandadır.  Topluluklarda ise bireysellik ön plana çıkar. ‘Önce ben, sonra ben ve hep ben’ deriz.

Tıpkı günümüzde olduğu gibi…