Türk tarımın çok fazla problemi olduğunu ve bunların bir an önce çözülmesi gerektiğini her daim ifade etmeye çalışıyoruz. Çünkü tarım sektörü ülkemiz için stratejik öneme sahiptir. İhmal edilmemelidir.

Tarımımızın problemlerinden birisi de ihraç ettiğimiz ürünlerin sınır kapılarından geri döndürülmesidir. Özellikle Avrupa ülkeleri başta olmak üzere bazı ülkelerden geri dönen yaş sebze-meyvelerimiz gerçekten zehirli mi?

Ya gündeme geldiği kadar önemli bir tehlike yoksa! Bu durumda çiftçilerimize, ihracatçımıza yazık değil mi?

Pestisit kalıntısının bu kısmı hiç gündeme bile gelmiyor. Çiftçinin zararı üzerine ihracatın kesintiye uğraması işi katmerlendiriyor. Sorunların dile getirildiği gibi acımasızlıkların da dile getirilmesi gerekir. Konuyu Antalya Milletvekili, Zir. Müh. Hilmi Durgun gündeme taşıdı.

Durgun, Meclis konuşmasında pestisit kalıntısıyla ilgili basın ve sosyal medyada bir bardak suda fırtınalar koparıldığını söyledi. Konuşmasında yaş sebze-meyve ihracatının %35’inin Bağımsız Devletler Topluluğu’na yani Rusya Ukrayna ve Belarus’a, %32’sinin Avrupa Birliği’ne, %24’ünün de Orta Doğu ülkelerine yapıldığını ifade eden Durgun, ülkemizde zirai ilaçların hem Avrupa Birliği’nde hem de G8 (en gelişmiş 8 ülke) ülkelerindeki “ruhsatlandırma” kriterlerine göre yapıldığını dile getirdi.

Vekil Durgun kimsenin dikkat etmeden konuştuğu MRL değerleriyle ilgili şunları söyledi: “Maksimum pestisit kalıntı değeri, yani MRL değerleri de AB ile birebir aynıdır. İhracatımızın %90’nını gerçekleştirdiğimiz ülkelerin de beslenme ve tüketim alışkanlıklarına göre ayrı ayrı pestisit MRL limitleri vardır. Mesela tebuconazole etken maddesi kullanılan nar, eğer Avrupa Birliği’ne ihraç edilirse 0.01 ppm kabul edilen MRL değeri, Rusya’ya ihraç edilirse tam 30 kat daha fazla olan 0.3 ppm olarak kabul edilmektedir. Analizde 0.02 çıkan bir değer Avrupa tarafından kalıntılı kabul edilirken, Rusya tarafından kalıntı olarak değerlendirilmemektedir.”

Yani bir taraftan geri geliyor, bir tarafa gönderilmeye devam ediyor. Rusya bir AB ülkesi değil, bizim için Avrupa önemli diyen varsa, konuşmanın devamında bu konu da var. AB ülkelerinin çifte standardı ya da birçok konuda olduğu gibi tarımda da işine geldiği gibi davranması söz konusu.

Hilmi Durgun konuşmanın devamında, “Ayrıca Avrupa Birliği sıklıkla MRL değerlerini değiştirerek geri bildirimlere neden olmaktadır. Mesela “pyridaben” etken maddesi için biberde 0.5 olan değeri 2019 yılında tam 50 kat azaltarak 0.01’e düşürdü ve o yıl 65 adet geri bildirime neden oldu. Aynı Avrupa Birliği aynı etken maddenin biberdeki değerini 2020 yılında 30 kat arttırarak 0.3 çıkardı ve şu an geri bildirim almıyoruz.”dedi.

Aynı konuşmada 2024 yılında bin tırdan sadece bir tır ürünün geri geldiği ve bunun sebebini de sadece kalıntıya bağlanamayacağı, kalite, anlaşmazlıklar, belge eksikliği gibi nedenleri olduğunu söylendi. Bir de EFSA (Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi) tarafından da ülkemiz riskli ülkelerden birisi değilse koparılan fırtına kimin işine yarıyor?

Pestisit denilince rüzgar ekip fırtına biçmeden işin teknik kısımlarını araştıralım. Bakanlık yetkilileri de aceleyle reçeteli satacağız demesin. Zaten reçeteli satılıyor.

Türkiye’mizde tarım sektörü üreticilerin durumu gibi gariban. Aynı futbolumuz gibi, herkesin bildiği ve konuştuğu bir sektör. Yukarıdaki teknik bilgileri gündeme getirmek belki yine gereksiz kalacak ama olsun, en azından tarımımız açısından tarafımız belli.

Bu arada Meclis’teki konuşmada üreticilerin son aylardaki durumu da dile getirildi. Kullanılan ifadeler aynen şöyle ve çok doğru: “Sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar emeğinin peşinde olan çiftçilerimizin yüzü maalesef gülmemektedir. Ortalama 1 kg domatesin toptancı halinde çiftçiden alım fiyatı, 1 kg domatesin güncel üretim maliyetinin altındadır. Geçtiğimiz yıldan bugüne kadar, tarımsal girdilerden tohum, fide, ilaç, naylon, gübre, işçilik ve mazot fiyatı ortalama %50 oranında artmışken, toptancı halinde çiftçinin ürününün satış fiyatı yine geçen sene bugünlere göre neredeyse yarı yarıya düşmüştür. Çiftçilerimiz mahsullerini maliyetlerinin çok altında, zararına satmak mecburiyetinde kalmaktadırlar.”

Ne diyelim, doğruya doğru. Tarım sektörü ihmal edilmemelidir. Çiftçiler düşünülmelidir. Çiftçiler köylerin, kırsalın, geleceğimizin bekçileridir.