Paralel örgüt lideri olarak hakkında yakalama kararı bulunan F.Gülen’e, farklı bir zaviyeden bakmak istiyorum. Hayır, varsın eskiden inandığımız gibi “Cemaatin Hocası” olsun. Bugün halen ona kayıtsız şartsız itaat edip arkasından gidenler de, varsın “Şakirt” olsun. Kabul, bugün empati günümdeyim.

Onun şakirtlerine Haşhaşi benzetmesini ilk olarak Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan yapmıştı, hatırlarsanız.. İtiraf etmeliyim ki, bu benzetmeyi oldukça ağır bulmuştum. Hatta bunun haksız bir itham olduğunu düşünmüştüm. Evet, MİT tırlarına yapılan hainvari baskını, dışişlerindeki çok gizli operasyon toplantısının medyada ifşa edilmesini kabul edilemez buluyorum ve bugün bile lanetliyorum. Ancak, geride kalan saf cemaat mensuplarına da haksızlık yapılmaması gerektiğini savunuyordum.

Savunuyordum da, nereye kadar? Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, “Ey akıl sahipleri! Hiç düşünmez misiniz?” diye uyarıyor bizleri. Ama en çok da Kur’an ve Sünnet ile haşir-neşir olan Şakirtleri! Yani Kur’an haricinde hiçbir şeye körü körüne iman ve itaat edilmemesi gerektiğini bilen Şakirtler! Rasulullah’ın(s.a.v.) Hadislerine bile “acaba sahih mi değil mi?” diye şüpheyle yaklaşma hassasiyeti gösteren Şakirtler! Hocanızın sözlerine “Acaba?” dediniz mi hiç? Haydi empati yapalım, hep beraber.

F.Gülen, bir Risale-i Nur talebesi midir? “Evet” dediniz değil mi? Siz demeseniz bile, Hocanız öyle diyor. Zaten kitaplarını okuyan, vaazlarını dinleyen her Risale-i Nur talebesi bilir ki, o sözler Risale-i Nur damlalarıdır. Hatta televizyonlarda yüzlerce defa izlediğimiz o meşhur “beddua seansında” hocanın arkasındaki kitaplık Risale-i Nurlar ile doluydu.

Oysa ki; Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman Said Nursi’yi, sırf Kürt olduğu için sevemediğini itiraf etmişti hocanız. O röportajları internetten bulup izleyebilirsiniz. Sevemedi çünkü hiçbir vaazında, hiçbir kitabında ve hiçbir yazısında onu ismiyle anmadı. “Bediüzzaman hazretleri” ya da “Said Nursi” demedi. Peki ne dedi? Durun ben söyleyeyim: “Pir-i mugan” dedi. Ne var bunda mı dediniz?

Ne yok ki!? Hemen hepinizin kitaplığında bulunan bir lügat var elimde. “Osmanlıca-Türkçe Lügat, Yeni Asya Neşriyat, Mayıs 2001” Tanıdınız değil mi bu eseri? Size bağlı bir grubun neşrettiği kaynak lügat. Pir-i mugan neymiş bakalım hep beraber. Sayfa 1076, Pir-i mugan: 1-Meyhaneci, şarap sunan kimse. 2-Mecusilerin baş rahibi.!!?? Noktasına, virgülüne bile dokunmadım.

Var mı şoke olmayan?

Yok mu? Ya empati, o da mı yok? Yani, siz hocanızın sizi irşad ettiğini, vaazları ve yazılarıyla imanınızı perçinlediğini düşünüp onu seviyorsunuz değil mi? -ki- bu gayet doğal ve insani bir şey. Onu saygıyla yad etmek, ona minnet duymak ve vefa göstermek de insani bir durum. Buna ben dahil kimse itiraz edemez.

Peki, Risale-i Nur’dan aldığı ilham ile sizler irşad eden hocanız ve dahi siz şakirtler, Bediüzzaman Said Nursi’ye vefa göstermeniz gerekmez mi? Onu hayırla yad edip saygı göstermeniz gerekmez mi? Hocanız ne yapıyor, saygısızlık yapıyor. Nankörlük ediyor, yetmedi hakaret ediyor! Bunu da herkes anlayamasın diye Osmanlıca yapıyor, “Pir-i mugan” diyor!

Bu iyi bir şey ise eğer, “Pir-i mugan” sensin F.Gülen!

Size gelince ey şakirtler! Unutmayın; Haşhaşiden Mü’min olmaz, Müslüman Haşhaşi olmaz!