Doğduğum, büyüdüğüm yer olan Erzurum’dan Antalya’ya göçümün üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti. Çocuklarım burada büyüdü. Çocukluk ve gençlik anılarım beynimin izbe bir noktasına sığınırken, onların yerini bu kentteki anılar aldı…

Benim gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmiş on binlerce insan yaşıyor bu kentte. Son yıllarda azalma ivmesi gösterse de hala Türkiye’nin en yoğun göç alan illerinden biri olan Antalya’da Türkü Kürdü Lazı Çerkesi, Yörük’ü velhasıl kelam her etnik köken, mezhep ve dinden insanlar bir arada. Tıpkı İstanbul gibi ‘Küçük Türkiye’ olma yolundaki Akdeniz’in bu güzide kentinde yaşayanların ortak paydası ise ‘Antalyalılık’…

Tabi bu benim gibi buraya ‘dışarıdan’ gelenler için böyle. Bu kentte doğan ve yaşayanlardan en azından bir kısmı ise maalesef tamamen farklı düşünüyor. Boy, aşiret, kabile, mezhep ve etnik köken gibi ‘dar kapsamlı biz şuuru’nu benimseyen, yani mikro milliyetçilik yapan bu kesimin gözünde ‘dışarıdan gelenler’ ‘en kısa zamanda gitmesi gereken zararlı unsurlar’ olarak görülüyor. Yıllardır alışamadığım tek şey budur. Bu kentin havasını, suyunu, tarihi ve doğal değerlerini koruma noktasında yapılan çalışmalara katkı sağlayan, bu kenti her şeyiyle özümseyen, benimseyen herkesin olduğu gibi benim de zoruma gidiyor bu durum.

Yeni tanıştığım insanların merhaba faslından sonra hemen ‘nerelisin ?’ diye sormalarına içten içe gıcık olmamın altında yatan belki de budur…

Bilenler bilir, milliyetçi, mukaddesatçı bir felsefeye sahibim. Ancak hayatımın hiçbir döneminde ‘mikro milliyetçi’ olmadım…

Unutulmamalı ki, destansı bir zaferle Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Ne mutlu Türk olana’ değil, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ demiştir. Burada cümle içerisinde geçen Türk ifadesi, bu coğrafyada yaşayan millete verilen addır. Bunun dışında bir milliyetçilik anlayışının ise tek tarifi vardır, o da ırkçılık...

Bir insanı sırf etnik kökeni nedeniyle eleştirmenin, hakir görmenin haklı hiçbir yanı olmaz/olamaz…

Bu ne insanlığa sığar, ne vicdana…

Bu tür önyargıların götürebileceği tek netice bu toplumun bölünmesi olacaktır. Sayısız medeniyete ev sahipliği yapan bu topraklarda binlerce yılda olduğu gibi yine her etnik kökenden, dinden, mezhepten insan bir arada yaşamaya devam edecektir.

Bir insan mozaiğinin adıdır Türkiye…

Hiç şüphe yok ki, bu mozaiği bozmak isteyen, bozmaya çalışanlar bundan önce olduğu gibi bundan sonra da hüsrana uğrayacaktır.

Demem o ki, bu ülke, bu şehir, tüm bu değerler hepimizin. El ele verip bunları yüceltmek, yükseltmek varken kavga niye? Bir Karslı, Urfalı, Erzurumlu, Vanlı kendini ‘Antalyalı’ diye tanıtıyorsa bundan gocunmayın. Aksine gurur duyun. Bırakın şu ‘dışarıdan gelme’ muhabbetlerini. Vazgeçin önyargılarınızdan. Bakın bizler yıllardır bu kentte yaşıyoruz. Sizlerle aynı havayı soluyor, aynı kaldırımlarda yürüyoruz.

Siz neyseniz bizler de oyuz.

Kabul edin artık…