Tohum Yetiştiricileri Alt Birliği (TYAB) ve Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) işbirliğinde Antalya'da Belek Turizm Merkezi'nde “Tarımda Türkiye Yüzyılı Çalıştayı” yapılmış. Tarım ve Orman Bakanımızın katılımdan dolayı yaptığı açıklamalarla bu çalıştaydan haberimiz oldu.
Türkiye'mizin geleceği açısından önemli bulduğumuz konulara ele alınış şekli, ortaya konulan tespitler ve yapılan çıkarımlarda desteklemek ne kadar önemli ise bazı eleştirilerin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu satırlardan anlaşılacağı üzere bu yazı ve gelecek hafta devamında bazı eleştireler de yer alacak. Bu satırları kalbi Türkiye ve Türk Dünyası için çarpan birisinin samimi ifadeleri olarak değerlendirin.
Baştan söyleyeyim ki “Türkiye Yüzyılının” gerçekleşmesini canı gönülden istiyorum. Canı gönülden talep ediyorum. Derin duygu ve hislerimle sadece tarımda değil, bütün sektörlerde Türkiye Yüzyılını yaşamayı diliyorum.
Çalıştay başlığı tarım olarak belirlenmiş. Tohumcuların birlikleri çalıştayı hazırladığına göre ana odak keşke tohum olsaydı. Belki de konuşulanlar bu yöndedir. Haberimiz olsaydı da keşke katılabilseydik.
Türkiye tohumculuk açısından önemli atılımlar yaptı ve yapmaya devam ediyor. TYAB Başkanı’nın açılışta yaptığı açıklamada "Yerli ve milli üretimimizin ihtiyacımızı karşılama oranı stratejik ürünlerde yüzde 100'ün üzerinde, diğer ürünlerde ise yüzde 100'e çok yakın. Aynı başarı dış ticarette de yaşanmıştır. Her geçen yıl tohumda ithalat ile ihracat arasındaki makas daralmış, geçtiğimiz yıl yüzde 10'luk bir dış ticaret açığımız kalmıştı. 2022 yılının 9 ayında tohum ihracatımız 150 milyon doları aştı, 13 milyon dolar dış ticaret fazlası verdik. Tarihimizde ilk kez tohum ihracatı, ithalatını geçti." diyor.
Tohumculuk sektörümüzün övgüyü hak ettiğini belirtmemiz gerekiyor. Bu işin lokomotifi de özel sektör.
Bakanımız Vahit Kirişçi çalıştayın açılışında, uzun bir yüzyılı inşa etme yolundaki hedeflerin toplumun ilgili bütün kesimlerini bir araya getirip, gereken sinerjiyi oluşturmakla mümkün olabileceğini söylemiş ve tarımın “Türkiye Yüzyılı”nın en güçlü ayaklarından birisi olması gerektiğini işaret etmiş. Ben de bu görüşe katılıyorum.
Fakat Bakanımızın yapmış olduğu şu açıklama üzerinde uzun uzun düşünmek durumunda kaldım:
"Maalesef uzunca bir dönem sanki tarım gelir getiren ve stratejik bir sektör değilmiş gibi algılandı veya öyle görülmeye çalışıldı. Bundan dolayı gerek tarım topraklarımız gerekse tarımsal sulama başta olmak üzere üretim için kullanmış olduğumuz suyumuz ve diğer girdilerimiz konusunda biraz hoyratça davrandığımızı söylememiz çok abartı olmaz. Bundan dolayı açıkça artık tarım adeta bir milli güvenlik meselesi haline gelmiş. Özellikle stratejik olan ürünler vazgeçilmez olarak ifade edilmeye başlanmıştır."
UZUNCA BİR DÖNEM, TARIMIN GELİR GETİREN VE STRATEJİK BİR SEKTÖR KABUL EDİLMEMESİ NE KADAR UZUN BİR SÜRE? TOPRAKLARIMIZ, SUYUMUZ, GİRDİLERİMİZ NE ZAMANDAN BERİ HOYRATÇA KULLANILIYOR?
İtiraf gibi bu ifadeler bir tarımcı olarak beni çok üzdü. Tarımın stratejik bir sektör olarak kabul edilmeden uzun bir dönem yönetilmesi, öyle hareket edilmesi kabul edilebilir bir durum değil.
İnsanların beslenmesinden sorumlu bir sektörü stratejik bir sektör olarak görmemişiz. Tarımın içinde yer alan her bir sektör başlı başına bir stratejidir. Sebze tohumundan tahıllara, fidelerden fidanlara, GDO’lu ürünlerden diğer moleküler gelişmelere, gıda sektöründen hayvancılığa stratejik olmayanı mı var?
Topraklarımızın hoyratça kullanılması şehit kanıyla sulanmış bu topraklara saygısızlıktır. Abarttığımı söylemeyin. Mayından temizlenmiş topraklarda organik tarım yapacağız dediğimiz günleri ne zaman unuttuk? Mayınsız topraklardan sınırlarımıza giren insanlar bizlerle birlikte yaşıyorlar.
Sularımızın düzgün kullanılmaması başka bir körlüğümüz olmalı. Bunu görmek için göllerin çekilmesi, yeraltı sularının azalması mı gerekiyordu?
Baştan başa tarıma duyarsızdık, biz görüyorduk, şimdi de Bakanımız ifade ediyor. Bakanımıza da uyuyanları uyandırmaya çalışıyor diye teşekkür ediyorum.
Not: Haftaya önemli değerlendirmelerle devam edeceğiz…
