Türkiye’de birçok kavramın kullanımıyla ilgili eksiklikler ve hatalar olduğunu, hatta yanlış kullanım nedeniyle içinin boşaltıldığını biliyoruz. Aynı durum tarım sektöründe de yaşanıyor. Sektöre ait bazı kavramlar, bilmeyenlerin anlam yüklemesiyle kullanılınca yanlış algılar çoğalmaya başlıyor.

Yerli tohum, milli tohum, atalık tohum tohumculuk sektörünün önemli kavramları arasında yer alıyor. Konu televizyon ekranlarına, gazete sayfalarına taşınınca yanlış algılar giderek yaygınlaşıyor. Yerli tohum, milli tohum, atalık tohum, hibrit tohum, kısır tohum ve benzeri ifadeler en sık karşılaştıklarımız arasında yer alıyor.

Hibrit tohumdan başlayalım. Uzun yıllar süren çalışmalardan sonra elde edilen biri anne birisi de baba olmak üzere iki saf hattın melezlenmesi sonucu elde edilen tohuma hibrit tohum denir. Hibrit tohumlar F1 ile gösterilir. Tarım dışından, tarıma dahil olmak isteyenlerin bir kısmı, hibrit tohum konusunu tamamen yanlış değerlendiriyorlar.

Hibrit tohuma kısır tohum diyenler az olmayınca bununla ilgili yanlış kullanıma rastlama sıklığımız da artıyor. Geçtiğimiz gün öğretim üyesi bir tıp doktoru hocamız domates, kavun gibi bazı sebzelerin tohumları çıkardığını ve kuruttuğunu söyledi ve ekledi. Bunları eksem meyve verirler mi? Bir kez meyve veriyorlarmış, doğru mu?

Hibrit bir tohumdan elde edilen bitkilerden hasat edeceğimiz meyvelerin tohumlarını tekrar kullanabiliriz. Yani meyve alabiliriz. Ancak ya anasına benzeyecektir ya babasına… Ya da başka bitkilerden gelecek çiçek tozları nedeniyle başlangıç meyvelerinden birazcık farklılaşmış meyveler toplarız.

Yerel tohum, yerli tohum, milli tohum ifadeleri de birbirinin aynısı gibi kullanılıyor. Tarımın içinde bulunanların bildiklerinin aksi tanımlamalar ortaya çıkınca kafa karışıklıkları ortaya çıkıyor.

Bu ifadelerin ne anlama geldiğini tohumculuk sektörüne yön veren kurumun başkanının açıklaması ile cevaplayalım. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Akcan bir TV kanalında yerel tohumu “Ülkemizin belirli bölgelerinde yetişen, o bölgeye göre isim yapmış, o bölgede diğer yerlerden ayrı özellik taşıyan tohumlara yerel tohum diyoruz.” şeklinde açıkladı. Bunun örneğini Ayaş domatesi veya Kırkağaç kavunu olarak verebiliriz.

Yine Akçan’ın açıklamalarına göre Türkiye sınırları içerisinde elde edilen, üretilen tohumlara yerli tohum diyoruz. Yerli tohumu yurt dışında yaşayan, yurt dışından ülkemize gelen ıslahçılar üretebilir. Yerli tohumdan, yurt dışından getirilen tohumların burada üretilmesi de anlaşılabilir.

Ancak milli tohum denilince bunu biraz daha ayırt etmek gerekiyor. Ülke sınırları içerisinde bizim ıslahçılarımız tarafından üretilen tohumlara diyoruz. Yani telif hakkı tamamen bize ait olan tohumlardır.

Atalık tohumdan ise ülkemizde binlerce yıldır var olan ve günümüze ulaşmış tohumlar kast ediliyor. Kavunundan, lahanasından tahıllarına kadar birçok örneği mevcut. Atalık tohum ibaresine yüklenen anlam da açıkçası fazla. Akcan’ın tabiri ile romantizm eklenmiş durumda. Sadece atalık tohumlara bağlı olarak ülke nüfusunu beslememiz mümkün değil. Ancak ıslah çalışmalarında mutlaka kullanılmalıdır.

Atalık tohumda yaşanan kavram kargaşasına domatesleri veya anavatanı burası olmayan bitki türlerini örnek verebiliriz. Örneğin domates.

Yine TÜRKTOB Başkanının ifadesi ile cevap yazalım: “Domates tohumuna atalık tohum dediğinizde ben buna tebessüm ile yaklaşıyorum. Domatesin bu topraklara girişi 1850’li yıllarıdır. Güney Amerika’dan gelmiştir. O zaman bizim atalarımız Aztekler midir? Patates de 1860-70 yılları arasında bizim topraklarımıza girmiştir.”

Atalık tohumdan kastımız 100-150 yıllık, hatta çok daha yakın zaman geçmişi olan tohumluklar mı, yoksa buğdayda olduğu gibi binlerce yıllık mazi mi?

Tohumculuk sektörünü, kendimizin yüklediği anlamlardan oluşan kavramlarla konuşmak yerine, asıl anlamlarıyla değerlendirmeliyiz. Doğru konuşulan bir tohumculuk sektörünün ülkemize katkısı çok daha fazla olacaktır.