Eşim anlattı…
“Dün markete gittim birkaç malzeme almak için.
Alacaklarımı aldıktan sonra kasa önünde sıraya girdim.
Önümde 10-12 yaşları arasında bir kız çocuğu vardı.
Elinde bir poşet içinde kırık peynir parçaları ve bir demet yeşil soğan vardı.
Kasiyere uzattı elindekileri, kasiyer 55 lira dediğinde kızcağız birden kızardı.
Elindeki paraya baktım iki yirmilik halinde 40 lirası vardı…
Yeşil soğanı iade etmek istese de kırık peynir 40 liradan fazla tutuyordu…
Kızcağız sağına bakındı, soluna bakındı ve utana-sıkıla kalsın dediğinde müdahale ettim ve kasiyere ben ödeyeceğim dedim…
Kendim peynir kırıklarını ve yeşil soğan demetini poşetleyip gülümseyerek kızın eline tutuşturdum…
Almak istemeyince “Olur mu öyle şey, başka zaman da sen benim eksiklerimi tamamlarsın…” dedim gülümseyerek…
Kızcağız başını önüne eğdi ve gözleri doldu, çok utanmıştı besbelli…
Ben de çok duygulandım onun bu hallerinden ve alacaklarımı daha sonra almak üzere oraya bırakıp kızcağızla beraber kapıdan çıktık…
Evine kadar sohbet ettik…
Eski, kerpiç ve düz damlıydı evleri…
Babası inşaatlarda çalışıyormuş, annesi aylardır hasta olduğundan 5 yaşındaki kardeşine ve annesine kendisi bakıyormuş…
Bu yüzden de okulunu aksatıyormuş…
Evlerinin önünde eğildim öptüm kendisini ve üzülmemesini, yakında her şeyin düzeleceği yalanını söyleme ihtiyacı hisettim…
Ama o da bunun yalan olduğunu, içime akan yemyeşil gözleriyle bakarak inanmadığını ifade etti…
Evlerine girip annesine bakmayı, doktora götürmeyi çok istedim ama yapamadım…
Düzgünce taranmış kumral saçlarını okşayarak hızla ayrılıp yeniden markete gittim…”
Eşim bunları anlattıktan sonra “takma kafana, buna benzer binlerce olay yaşanıyor artık” dedim..
Dedim ama içim içimi yedi o anda…
Yaşanan bu derin yoksulluğun bedelini bu gariban inşaat işçisi, hasta eşi ve iki kızına çıkaran sisteme lanetler okudum…
Yoksulluk nevzuhur bir olay değil elbette…
Ben de çok yoksul, hatta en dipten gelen bir ailede yetiştim…
Ama o zamanlar “mahalle vardı…”
Yoksulluğumuzu hissettirmeyen komşuların dayanışması, yardımlaşması vardı…
Ve en önemlisi ne istersek alabileceğimiz, evlerimizin eksikliğini tamamlayan, hiçbir şekilde geri çevrilmediğimiz “bakkal amcalarımız ve veresiye defterleri” vardı…
Yoksulduk ama mihnetsiz bir hayatımız vardı…
Paramız yetmediği için 10 yaşındaki kız çocuklarının geri çevrildiği dev AVM’ler, süpermarketler yoktu ortalıkta…
Ne oldu bizlere?
Ne ara bu hallere geldik?
Sessizce ve sinsice neoliberal sistemin acımasız çarkları içinde sadece bizler değil, mahallemiz de bakkal amcalarımız da un-ufak hallere getirildik.