İktidar, açlık sınırının altında kalan 22 bin liralık asgari ücreti açıkladı…
Daha önce CHP 30 bin, Türk-İş denen kötülük sendikası da 29 bin olsun demişlerdi.
Yani, “ey Erdoğan himmet eyle, üç kuruş fazla ver” tarzında bir şey…
Ülke çalışanlarının yüzde 65’i asgari ücretle yaşıyor ve bu emekçilerin nasıl yaşayacağı kararını da patronlar ve patronların iktidarı veriyor…
Alın size demokrasi(!)
Muhalefet partileri, sendikalar asgari ücretle yaşamaya mahkum emekçiler için feveran ederken aslında özelleştirme kazığını gözden kaçırmaya çalışıyorlar…
Aslında işin özü şu:
Yabancı sermayenin gelip yatırım yapması için buranın “ucuz emek cenneti” olması gerekir.
Bunun için de emekçilerin örgütlü olmaması, karın tokluğuna çalışmayı yaşam tarzı haline getirmesi, “buna da çok şükür” diyen bir kültürde olmaları, grevdi, toplu sözleşmeydi gibi hak taleplerini dile getirerek direnmemeleri gerekir….
Yani sendikal örgütlenme ya iktidarın kontrolünde olmalı ya da cılız halde az üyeli örgütler halinde kalmalıydılar…
Bunu başardılar…
Emeklerinin karşılığını pazarlık gücüyle değil, muktedirin himmeti ile alacakları bir sistem kuruldu…
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Soygun ve emek gücünün yoğun bir şekilde sömürülmesinin özeti olan neoliberal sistemin Türkiye’de kurulabilmesi için iki yöntem uygulamaya sokuldu…
“Özelleştirme ve sendikasızlaştırma…”
Devletin elindeki tüm kamu işletmeleri birer birer yerli ve yabancı sermayeye haraç-mezat satıldı.
Önce bu işletmelerdeki emekçiler tazminatları verilerek işten çıkarıldı ve daha sonra ya bu işletmeler kapatılıp arazileri değerlendirildi ya da asgari ücrete dünden razı işsizler ordusundan yeni işçiler işe alındı.
Ancak bir şartla, “sendikalı olmayacaklardı…”
Zar-zor iş bulan gariban emekçiler de işten atılma korkusuyla sendikalı olmak bir yana, sendika lafını edenin yanından bile kaçar duruma getirildiler…
12 Eylül 1980 darbesinden sonra başlatılan “özelleştirme ve sendikasızlaştırma” süreci, AK Parti iktidarı ile birlikte büyük bir hız kazandı…
Ve 1970’li yıllarda yani, “eski Türkiye’de” işçilerin yüzde 85’i sendikalıyken bugün yaratılan “yeni Türkiye’de” bu oran yüzde 15’ler civarındadır…
Sadece Antalya’yı baz alacak olursak;
Türkiye’nin en büyük turizm potansiyeli olan ve yılda ekonomiye 15 milyar dolar civarında girdi sağlayan bu kentte yaklaşık 350 bin emekçi çalışmakta ve sendikalılaşma oranı neredeyse sıfırdır…
Organize Sanayi Bölgesinde bulunan 200 civarındaki fabrikada çalışan emekçi sayısı yaklaşık 20 bin kişidir…
Bu fabrikalardaki sendikalılaşma oranı ise turizm sektöründeki gibi sıfırdır…
Maden ve tarım sektörünü yazmaya bile gerek yok, çünkü sendikanın adı bile yok oralarda…
Kısacası; açıklanan asgari ücretin azlığı konusunda emekçilerin adına ağlayıp durmayın, başta CHP olmak üzere muhalefet partileri ve sendikalar…
İnsana sorarlar, “özelleştirmeler yapılırken, özelleştirilen fabrikalarda işçiler işten atılırken, yerlerine alınan işçiler sendikasızlaştırılırken neredeydiniz?”
Emeğin, sendikalar üzerinden toplu sözleşmelerle belirlendiği dönemden “Aman Tayyip abi çoluk-çocuğumuza himmet eyle” noktasına evrilmişsek bunda kendilerine solcu, sosyal demokrat diyenlerin ve partilerin büyük günahı vardır…