Üniversitelerimizin yaşadığı en önemli sorunlardan birisi de yeterli miktarda asistan kadrolarının olmamasıdır. Yeterli miktarda kadrolu asistan olmayınca bilimin ve kalitesinin aksadığını söylemeliyiz. Fakültelerde asistan yoksa, özetle;

-Derslerin sürdürülmesinde aksamalar meydana gelir.

-Bazı uygulama dersleri yapılamaz ya da yeterli olacak şekilde yerine getirilemez. 

-Fakültelerde koskoca salonlarda bir resmi görevli ile sınavlar sürdürülür ya da yüksek lisans ve doktora öğrencilerinden yardım alınır. Bu arkadaşların görevlendirilmesi ne kadar doğrudur, yetkililer düşünsün.

-Hepsinden daha da önemlisi atölyelerde, laboratuvarlarda, arazi koşullarında yürütülen araştırmalar zorlaşır. 

-Bazı bilim adamları yardımcım yok diye araştırma planlamazlar. 

Yüksek lisans eğitimime başladığım yıllarda enstitüler üzerinden kadrolu asistanlar istihdam edilmekteydi. Bunlar süreli, sözleşmeli kadrolardı. Aynı zamanda fakültelerde daimi kadro diye bilinen asistan kadroları da sağlanıyordu.

Devlet güvencesi altında, kadrolu olarak özlük haklarına sahip olan yüksek lisans ve doktora mezunları, kendimizi nasıl güvence altına alacağız endişesi taşıyordu. Özellikle enstitüler üzerinden verilen kadrolar lisansüstü eğitime bağlı olduğundan Doktora mezuniyeti sonrası için büyük kaygı vardı. Açıkçası ben de bu kaygılı dönemleri yaşadım.

Bugünden geçmişe baktığımda ve bilime başladığım kendi dönemim ile sınırlandırdığımda bile açıkta kalan çok az sayıda kişi var. Herkes öyle ya da böyle üniversitelerde ya da başka kamu kurumlarında kendilerine yer buldular. Özel sektörü tercih edenler ise daha iyi gelir düzeyi ile hayatlarını devam ettirdiler. 

Asistan kadrolarının dağıtıldığı dönemlerde kadro verme şeklinin böyle olmaması gerektiğini söyleyen hocalarımız vardı. Bazıları bunu güçlü şekilde seslendiriyordu. Söze başlarken Amerika’da şöyle deyip “Projeler yapıp, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine burs verilmeli.” diye devam ediyorlardır. Proje bazlı kadro ve eğitimin Türkiye’yi kurtaracağını varsayıyorlardı. Bu şekilde daha iyi çalışan gençlerin olacağı öngörülüyordu. 

Zamanla asistan kadroları azaldı, burs verme işi popüler oldu. Bir ara gelişmekte olan üniversiteler için Öğretim Elamanı Yetiştirme Programı denilen kısa adıyla ÖYP kadroları istihdam edildi. Bunların da kadroları vardı ve gelecek endişeleri yoktu. Hatta sözleşme falan olmayan sağlam kadrolar idi. ÖYP kadroları başka üniversiteler için planlanırken, yerleşik olarak kalanlar bile oldu. Nasıl oldu, YÖK biliyor. 15 Temmuz sonrasında FETÖ bulaşması var diye bu kadro şeklinden de vazgeçildi. 

Yine bursiyer sisteminin kurtarıcılığına sığınılmaya devam edildi. Yine 100/2000 burs programı başlatıldı. Öncelikli alanlar belirlendi. Bursiyerler bulundu. Sistem çalıştırıldı. Sistemin eksikliklerine hiç bakılmadı. Örneğin, en az 3 kişi olmadan programa izin verilmedi. İyi Tarım Uygulamaları öncelikli alanda moleküler ya da başka bir alanda öğrenciler yetiştirildi. Burs programının izin verildiği öncelikli alan daha başlangıçta yok sayıldı. 

Artık tamamen bursiyer sistemi ile bilim dünyamız ilerlemeye çalışıyor diyebiliriz. Fakültelerde istihdam edilen asistan kadroları yok diyemeyiz. Ancak çok az sayıda olduğunu ifade edebiliriz. 

Peki bursiyer sistemi ile bilim dünyasını yolunu bulabildi mi?

Bana göre bulamadı ve bulamaz da. Kim ya da kimler proje bazlı bilim adamı yetiştirmeyi akıl edip üniversitelerin önüne koyduysa, mevcut durumu onlara sormak gerekir. Çevremde gördüğüm onların da şikayetlendiği.

Kendi alanımda lisansüstü eğitime gelenlere baktığımda ümitvar olduğumu söyleyemem. Kamu kurumlarında veya ilgili özel sektör kuruluşlarında daha iyi mevki ve kazanç için lisansüstü eğitim yapılıyor. İş aradım, bulamadım, bari yüksek lisans yapayım diyenleri de gördüm. 

E tabi proje ve projeye bağlı istihdam ile ABD’yi Türkiye’ye getireceğini sananlar hala bu hülya içerisindeler. ABD buraya gelmedi, gelmez, getiremezsiniz de. Burası Türkiye. Her ülkenin kendine göre koşulları vardır. Her ülkenin insan kaynağı farklıdır. Her ülkenin bilim önceliği ayrı değerlendirilmelidir. 

Hemen bir öneri vereyim: Yüksek lisans ve dokta öğrencilerine yine burs verelim. Bilgi ve başarı barajları koyalım. Yabancı dil eğitimlerine yardımcı olalım. Sigortalama işlemi tam olan bir burs programı olsun. Yüksek lisans öğrencilerine en az asgari ücret verelim. Doktora aşamasında da biraz fazla olabilir. Buradan mezun olanların meslek yüksekokullarında öğretim görevlisi olması önceliği verelim. Kamu kurumlarında istihdam edilmelerinin önünü açalım. Ve DENETİMİ de sağlayalım.

Bu imkanları gören başarılı gençler bilimin kalitesini artırmaz mı?