Yazının başlığına koyduğum cümle bana ait değil. Cümlenin sahibini ve nerede, nasıl kullandığını birazdan anlatacağım. Önce göre göre artık kanıksadığımız bir toplu ulaşım çilesi örneğinden bahsedeceğim sizlere…

 

Antalya’nın belki de en kangren sorunu toplu ulaşım. Toplu ulaşım araçlarının kent içi trafiğe olumsuz yansımaları bir yana, vatandaşı asıl canından bezdiren bu araçları kullanan sürücülerin tavır ve davranışları. Biz yazmaktan, yetkililer ceza yağdırmaktan bıktı ama bazı sürücüler tiksindirici tavırlarından bıkmadı, vazgeçmedi.

 

Önceki gün Yüzüncü Yıl üzerindeki üstgeçidin yanında bulunan durakta otobüs bekliyorum. Saat 20.30 civarı. Ben durağa vardığımda VF 01 tabela taşıyan kırmızı otobüs, inen veya binen olmamasına rağmen durakta bekliyordu. Üstelik durağın giriş kısmındaydı. Haliyle arkadan gelen birkaç otobüs ve minibüs de arkasına sıralanmıştı. Böyle olunca da arka tarafta trafik adeta tıkanmış durumdaydı. Arkadan sürekli kornaya basıp otobüsün gitmesi istendiği halde, şoför koltuğuna yayılmış, aynadan göz ucu arka tarafa arada bir bakıyor ama yerinden inatla kıpırdamıyordu. Böyle sanıyorum 3-4 dakika geçti. Arkadaki minibüslerden biri güçlükle yola çıkıp otobüsün yanından geçerken şoföre ‘Niye bekliyorsun’ der gibi bir hareket yaptı. Otobüs şoförü ise buna çok daha sert ve hakaretvari bir hareketle karşılık verdi. Allahtan minibüsçü gazlayıp gitti de bir kavga çıkmadı. Bunun üzerine 07 KM 900 plakalı kırmızı otobüs şoförü yine bir dakikayı aşkın süre bekledikten sonra duraktan ayrıldı.

 

Hani minibüsçülerden alışkınız bu tavırlara ama otobüslerde ben ilk kez karşılaştım. ‘Atı atın yanına bağlarsan, ya huyuna, ya suyuna çeker’ misali…

Demek ki onlar da bu bozuk sisteme kendilerini uydurmuş…

 

Gelelim yazının başlığındaki cümlenin sahibine. Malum kırmızı otobüs şoförünü sinirle izledikten sonra beklediğim minibüs geldi. Evime gitmek üzere 33 tabela numaralı (Maalesef sinirden plakasını almayı unuttum) minibüse bindim. Yaklaşık 10 dakikalık bir yolculuğun ardından ineceğim noktaya yaklaşırken araçtan birileri ‘Cami durağında lütfen’ diye seslendi sürücüye. Adam anında frene basıverdi. Baktım durağa 30-40 metre var. Çaresiz ben de indim ama açık olan ön kapıdan şoföre, “Kardeşim şu durak adabını bir öğrenemediniz. Bu durak buraya boşuna mı konuldu. Niye durak dışı duruyorsunuz” diye sitem ettim. Şoför, “Zoruna gittiyse bin götüreyim” gibi son derece itici bir cevap verdi. Ben, “Arkadaşım mesele 30-40 metre yürümek değil, mesele sistemin oturması. Niye durak dışı yolcu alıp indiriyorsunuz” diye üsteleyince işte o zaman şok edici cümleyi kullandı; “İşine gelirse beyim bu modeller böyle..”

 

Yıllardır bu köşelerden yazıp duruyoruz. Şu toplu ulaşımda görev yapan sürücülere, mal sahiplerine yaptıkları işin bir kamu hizmeti olduğu gerçeğini anlatamadık. Adamlar hala, ‘Araç benim, ben neyi nasıl istersem öyle yaparım’ havasında. Defalarca şikayet edildiler, defalarca ceza aldılar ama nafile.

Ne kural dinliyorlar, ne yönetmelik…

Ne uyarıdan, ne cezadan ders alıyorlar…

Büyükşehir Belediyesi, kentin bu önemli sorununu aşmak için habire projeler geliştiriyor. Sistemleri değiştiriyor filan ama görüyoruz ki hepsi boş çaba. Çünkü asıl değiştirilmesi gereken bu mantalite. Uygulayıcıların mantalitesi böyle olduğu müddetçe siz neyi değiştirirseniz değiştirin sorun hep devam edecek. Malum şoförün bana dediği gibi ‘Bu modeller böyle’ maalesef.

İşinize gelirse…

 

İyi haftalar…