İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya göre 2019'un ilk 11 ayında toplam 318 kadın cinayete kurban gitmiş. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na göre ise aynı dönemde öldürülen kadın sayısı 402…
 
Hadi biz devletin resmi rakamlarına yani Bakan Soylu’nun söylediğine itibar edelim. 11 ayda 318 kadın… Neredeyse her güne bir kadın cinayeti düşüyor.
Korkunç bir istatistik…
Üstelik Bakan Soylu’nun dediğine göre kadına yönelik aile içi şiddet olaylarının yüzde 80'i ‘hiç bildirilmiyor’
Cinayetlerin önemli bir bölümü de bu ‘bildirilmeyen’ grubundan. Yani aile baskısı, çevresel etkenler, gelenek görenek vs. gibi birtakım etkenler nedeniyle gördüğü şiddeti herkesten gizleyen kadınların önemli bir bölümü öldürülmüş…
 
İçişleri Bakanı Soylu, “Kadına şiddeti, aile içi şiddeti asla kabul etmeyeceğiz” diyor. Bunu her cinayet veya şiddet olayı sonrası bütün toplum da yüksek sesle söylüyor ancak değişen bir şey yok. Sadece söylemler, bu toplumsal sorunun çözümü için yeterli değil.
Daha radikal tedbirlerin alınması şart.
 
Öncelikle kolluk kuvvetlerinin, adli mercilerin şiddet şikayetlerine karşı daha hassas ve dikkatli davranmaları sağlanmalı. Örneğini çok gördük/görüyoruz. Kadın defalarca karakola, adli makamlara başvuruyor. ‘Kocam beni öldürecek, no’lur kurtarın’ diyor. Polis genellikle tarafların arasını bulma gayretinde. ‘Karı-koca arasında olur böyle şeyler’ mealinden sözlerle ara bulmaya çalışıyor. İyi niyetlerle yapılmış olsa da cinayetlerde en önemli etkenlerden birisinin bu yaklaşım olduğunu görüyoruz.
 
Keza adli mercilerde de benzer yaklaşımlar söz konusu.
Şiddete yönelik şikayetlerde verilen ‘uzaklaştırma’ cezasının hiç ama hiçbir caydırıcılığı olmadığı net bir şekilde ortada. Şahit olduğumuz birçok cinayetin faili, uzaklaştırma verilmiş eşler. Adam uzaklaştırma cezasını alarak çıktığı adliyeden direkt eve dönüyor ve yapacağını yapıyor. Bu tedbirin bir işe yaramadığını gören çoğu kadın, (nasılsa işe yaramayacak diye) eşinin öfkesini daha da kabartmamak adına sessiz kalmayı tercih ediyor. 
 
İçişleri Bakanı Soylu, bu yıl öldürülen 318 kadının sadece 19’una ait tedbir kararı olduğuna dikkat çekiyor. Yani öldürülenlerin çoğu karakola, adliyeye filan başvurmamış.
Niye? İşte yukarıda sıraladığımız nedenlerden.  Soylu, bununla ilgili çalışmaların yürütüldüğünü şikayet ve başvuru mekanizmalarının daha etkin ve daha hızlı işlemesi için tedbirler geliştirildiğini belirtiyor. Ayrıca 250 bin kolluk personelinin aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele eğitimi alması yönünde planlama yaptıklarını da...
 
Bunlar olumlu ve yapılması gereken şeyler elbet.  Ancak dediğim gibi, bu tedbirlerin sonuç vermesi için önce bakış açısının değişmesi şart. ‘Karı-koca arasında olur. Her evde olur’ misali geleneksel yaklaşımların, babacan tavırların bir tarafa bırakılması lazım. Uzaklaştırma verilen şahısların gözetim altında tutulması, elektronik kelepçe veya başka yöntemlerle sürekli izlenmesi lazım. Bunlar yapılırken de gelenekçi toplumun eğitilmesi lazım.
Aksi halde ne şiddet biter, ne cinayetler…