Bu bir iç muhasebe sorusudur. Genelde hep başkalarını suçlayan kişileri iç muhasebeye davet eden, şuur problemi olanların kendilerini denetlemelerine fırsat veren bir sorudur.

Öteki üzerine konuşmadan biz üzerine konuşarak birilerinin nefsinin harekete geçmesini bir nebze de olsa engelleyen bir sorudur.

Hepimiz etrafımızda olup biten olumsuzluklardan dert yanıyoruz. Birilerini suçlayıp hakaret ediyoruz ve bir şekilde sıkışan sinirlerimizi gevşetiyoruz.

Halbuki hiç gürültü yapmadan toplumu oluşturan her bir insanın kendisini denetleyip terbiye etme imkanı vardır ve bunu yaptığımızda etrafımızda bizi rahatsız eden hiçbir görüntü olamayacaktır.

Peki, bu kadar kolay ve ucuz bir eyleme insan neden tevessül etmez?

Neden en zorunu ve can sıkıcı olanı seçer?

Neden olumsuzlukların artarak gitmesine vesile olacak davranışları sergiler?

Anlatayım:

Kuran’da da bizim yaratıcımızın insanı tarif ettiği gibi çeşit çeşit noksanlıklarımız vardır. İnsan doğduğunda bir şey bilmez dünya ile ilgili. Büyüdükçe ailesi, çevre ve yaşananlar onu şekillendirmeye başlar.

-İnsan, kendisini tanımazsa zalim ve cahil kalır. (33/Ahzâb, 72)

-Bazen Allah'ın nimetlerini görmezlikten gelerek nankörlük yapar. (22/Hac, 66)

-İnsan, bazen kendini yeterli zanneder ve Allah'a ihtiyaç duymadığı anlayışıyla tuğyan eder (azar, taşkınlık yapar). (96/Alak, 6-7)

-İnsan, işlerinde çoğu zaman acelecidir. (17/İsrâ, 11)

-İnsan, zorluklarla karşı karşıya gelince Allah'ı hatırlar. Zorluklar geçip gidince sanki hiçbir olay olmamış gibi Allah'ı unutur. (10/Yûnus, 12)

-Allah'ın keremini unutarak cimrileşir. (17/İsrâ, 100)

-İnsan, hırs ve ihtiraslarla donatılmış bir varlıktır. (70/Meâric, 19)

-İnsan, eğer kötülük görürse inler, sızlanır, bağırır ve yardım ister. Eğer kendisine nimet verilirse cimrileşir. (70/Meâric, 20- 21)

-İnsan zayıf yaratılmıştır; âcizdir. (4/Nisâ, 28)

Bu hastalıklı haller kontrol edilmezse insana ait hastalık isimlerinden bir kaçıdır. Tedavi ile iyileşebilme gibi güzel bir çözümü de vardır.

İşte burada akıl, şuur, vicdan ve ilgiliyse dini değerlerin desteğiyle kendisini denetleme ve sonuçları en doğru şekilde değerlendirme yapabilir. Sonuçta çıkan olumsuz hallerini de terk etme gibi bir gücü de yaratıcımız biz insanlara vermiştir.

Bu hastalıklı haller sadece biz insanları hasta etmez. Aynı zamanda bizdeki iyi hallerimizden de yoksun bırakır. Kötülük iyilikten daha hızlı yayılır ve etki eder. İyi haller yavaş büyür ve yayılması zaman alır. Tabiri caizse Mis kokusu ile lağım kokusu gibi.

Ne de güzel demişler: ‘’Kendini tanıyan Rabbini tanır’’ diye.

Her şartta iç denetimimizi adil bir şekilde yapma gayreti içerisinde olmazsak insanoğlu olarak hayatı kendimize çekilmez ve dayanılmaz hale getiririz.

Şu an dünya bir şehre döndü ve dünyanın bütün insan ürünü kötülükleri hem dijital hem de manuel gönlümüzü, zihnimizi ve dahi her yeri işkal ediyorlar. Biz de başkalarını yuhalayarak sözüm ona temiz kalmış oluyoruz.

Acizlik gömleğine masumiyet addettik. Bu şekilde vicdanımızı rahatlatıyoruz.

Toplum olarak, Yalan konuşuyoruz, aldatıyoruz, sözümüzde durmuyoruz, samimi olmuyoruz, hakaret ediyoruz, kanunsuz ve hukuksuzluğa baş vuruyoruz, saygısız davranıyoruz, her alanda kul hakkını gözetmiyoruz, emanet ve ehliyete değer vermiyoruz. Ama büyük bir kısmımız dindar, ahlaklı ve de medeni olmakla övünebiliyor.

Allah aşkına kim kimi kandırıyor? Tuhaf gülünç görünüyoruz. Kendimizi geçici olarak kandırdık da acaba gerçek vicdan sahiplerini de kandırabiliyor muyuz?

Hepimize kolay gelsin.