Birçok ülkede, taşkın yönetimine yönelik yeni yaklaşımlar, geleneksel reaktif önlemlerin yerini almaktadır. Seller, Asya ve Pasifik'teki diğer tüm doğal afetlerle karşılaştırıldığında en büyük hasara ve can kaybına neden olmaktadırlar. Bu yıkıcı olayların ortaya çıkardığı riskleri yönetmek çok önemlidir. Birçok ülkede, taşkın yönetimine yönelik yeni yaklaşımlar, geleneksel reaktif önlemlerin yerini almaktadır. Entegre taşkın risk yönetimi ilkeleri ortak olmakla birlikte, sosyal, ekonomik, iklimsel ve diğer jeofizik koşullara bağlı olarak önlemler bir yerden diğerine farklılık gösterir. Taşkın riski yönetimi, su kaynakları yönetimi, iklim değişikliğine uyum ve afet risk yönetimi ilkelerinin uyumunu ve sinerjisini gerektirir.

Şimdiye kadar sel riskini yönetmek için uygulanan önlemler, tarihsel olaylardan elde edilen bilgi birikimine dayalı olarak geliştirilmiştir. Ancak bu önlemler, hızla değişen doğa koşullarına ve kalkınma önceliklerine ayak uyduramayabilir. Örneğin, büyük rezervuarlar gibi geleneksel önlemler artık pratik veya çevresel olarak uygulanabilir değildir. Büyük nehir havzalarında, önemli taşkın hasarı yalnızca ana nehirlerden değil, aynı zamanda son derece yıkıcı ani sellerin ve heyelanların sık görüldüğü, kentleşmiş küçük ve orta büyüklükteki alt havzalardan da gelir. Bu tehlikeler geleneksel yöntemlerle kontrol edilemez.

Modern taşkın riski yönetimi, esas olarak nehir havzasında mekansal, işlevsel ve kurumsal entegrasyon gerektirir. İşlevsel entegrasyon, taşkın yönetimi müdahalelerinin sivil yönetimin diğer sektörlerini de (örneğin, ulaşım, tarım, çevre) etkilediğini ve bunun tersine, diğer sektörlerdeki müdahalelerin de taşkın riskini değiştirebileceğini kabul eder. Kurumsal bütünleşme (veya eşgüdüm) kilit bir unsurdur çünkü birden fazla devlet kurumu tüm ilgili sektörlerin yönetiminde farklı rollere sahiptir. Bu, nehir havzası ölçeğinde taşkın ayak izi haritalaması ve hesap verebilirlik mekanizmasına olan ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır.

Taşkın riski yönetimine entegrasyon zorluklar doğurur ancak, yatırım programlarını optimize etmenin ve daha sürdürülebilir sonuçlar üretmenin yollarını da belirleyebilir. Örnekler, atık su, katı atık ve taşkın risk yönetimi müdahalelerini birleştirebilen sektörler arası projeler veya su kalitesini ortaklaşa iyileştirmek, taşkın riskini azaltmak ve toplumsal olanaklar için alanlar yaratmak üzere bir nehir havzasında hem kentsel hem de kırsal hizmetleri ele alan projelerdir. Taşkınları yönetme şeklimiz, su kalitesini bozabileceği veya nehir kanallarını istikrarsız hale getirebileceği için nehirlerin ve taşkın yataklarının ortamını değiştirir. Ayrıca suyun mevsimsel ve mekansal dağılımını da değiştirebilir. Bu çevresel değişiklikler daha sonra ekosistemlerin ve sağladıkları hizmetlerin (balık, gıda ve lif) sürdürülebilirliğini tehlikeye atabilir.

Bu etkileri planlamak, makul varsayımlarda bulunmayı, eğilimleri analiz etmeyi, duyarlılık analizi yapmayı ve güven limitleri belirlemeyi gerektirir. Taşkın riski yönetimi tek başına taşkına karşı koruma sağlamaz. Ancak nehir havzasının gelişiminin daha iyi planlanması ve tasarlanması taşkın riskini önemli ölçüde azaltabilir. Bu nedenle, katılımcı bir yaklaşım kesinlikle başarının anahtarıdır.

Tüm yazılarıma gazetemizin internet sitesinden ve https://emrahunal.com.tr/ adresinden ulaşabilirsiniz. Haftaya görüşmek üzere...